Küreselleşme ; ülkelerin ekonomik ,siyasal , sosyal ve
teknolojik açıdan bütünleşmesi ve dayanışmasıdır.
Son çeyrek yüzyılda hızlanan ve küreselleşme olarak
nitelenen sürecin ortaya çıkmasında bilişim ve iletişim teknolojilerindeki
hızlı değişim, ulaştırma maliyetlerinde azalma ve bunların üretim teknikleri ve
piyasaların bütünleşmesi üzerine yarattığı köklü değişiklikler kuşkusuz önemli
ölçüde etkili olmuştur. Bugünkü küreselleşme
sürecinin kökenleri neoliberalizmin 1970’li yılların sonlarında başlayan
yükselişiyle yakından ilişkilendirilebilir. Öte yandan İkinci Dünya Savaş’ını
izleyen yirmi beş – otuz yıllık dönemde özünde 1870 – 1913 yılları arasına
düşen birinci küreselleşme döneminin kimi önemli izlerini taşımakta ve ona
dönüş işaretleri vermektedir. Bu dönemde, dış ticaret serbestleştirmesi yolunda
önemli adımlar atılmış olması, çok uluslu şirketlerin önem kazanması, üye
ülkelerin iktisadi bütünleşmesi amacıyla oluşturulan Avrupa Ekonomik
Topluluğu’nun dünya ekonomisi içindeki etkisini arttırması ve başta Batı
Avrupa’ya yönelik olmak üzere işçi göçünün önemli boyutlara ulaşması bu
doğrultudaki gelişmeler arasında yer almaktadır. Ancak bu dönemin küreselleşme
olarak nitelendirilmesini engelleyen iki temel unsur bulunmaktadır. Bunlardan
birincisi, İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda siyasal anlamda
bağımsızlıklarına kavuşan az gelişmiş ülkelerin, serbest piyasa ağırlıklı
politikalar aracılığıyla dış dünya ile bütünleşmek yerine devlet önderliğinde
içe dönük sanayileşme politikaları uygulamayı yeğlemiş olmaları ve sanayileşmiş
kapitalist ülkelerin de Soğuk Savaş’ın etkili olduğu bu dönemde bu gelişmeye
göz yummuş olmalarıdır. Bu bağlamda ikinci temel unsur ; bu ülkelerin
birçoğunun doğrudan yabancı sermaye konusunda dikkatli ve hatta kuşkulu bir
biçimde yaklaşmaları ve dış yardımlardan medet umarak devletten devlete
borçlanmayı ön planda tutmaları ve uluslararası finans piyasalarının büyük
ölçüde dışında kalmalarıdır.
1970’li yılların sonunda, aynı amaçlar doğrultusunda
birlikte hareket etmeye başlayan IMF ve Dünya Bankası’nın katkılarıyla
neoliberal ekonomi politikaları az gelişmiş ülkelerin büyük kısmına hızla
yayıldı. Bu politikalar mal ve faktör piyasalarında fiyat müdahalelerinin
kaldırılması, dış ticaretin ve finans
piyasalarının serbestleştirilmesi , kamu iktisadi kuruluşlarının
özelleştirilmesi, doğrudan yabancı yatırımların ve dış finansal akımların
serbestleştirilmesi, eğitim ve sağlık başta olmak üzere sosyal hizmet
alanlarında özelleştirme eğilimlerinin yaygınlaşması ve iş gücü piyasasının
esnekleştirilmesi gibi amaçları ön planda tutarak bu ülkeleri dışa açık serbest
piyasa ekonomisi
doğrultusunda dönüştürme yolunda etkili olmuştur.
1973 – 1980 dönemi, 1980 sonrasında ivme kazanacak
küreselleşme sürecinin ortaya çıkması açısından önemli gelişmelere sahne oldu.
Petrol ihracatcısı ülkelerin ellerindeki petrodolarlar içe dönük sanayileşme
stratejileri uygulayan ülkelerin artan finansman gereksinimini karşılamak
amacıyla sanayileşmiş ülkelerdeki finans kuruluşları yoluyla az gelişmiş
ülkelere yönlendirilmeye başlandı. Bunun sonucunda, kısa süreli önemli bir
artış gösteren uluslar arası özel finansal akımlar, bir yandan az gelişmiş
ülkelerde uygulanmakta olan içe dönük sanayileşme modelinin bir süre daha sürmesine
olanak tanırken, diğer yandan özel finansal piyasaların önemini arttırarak
şimdiki küresel dalganın öncü bir unsuru oldu.
Yukarıda belirttiğim gibi 1980’li yılların başlarında neoliberal iktisat politikalarının da katkısıyla hız kazanan küreselleşme süreci , dış ticaret, yabancı sermaye ve özellikle finansal akımların hızla artmasında ve çok uluslu şirketlerin etkinlik alanlarının genişlemesinde önemli bir rol oynamıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder