Ülkelerin
siyasal, sosyal ekonomik ve mali gelişmişlik düzeylerini ölçen en önemli faktör
eğitimdir. Eğitim bireylere sağlanan sosyal yararlar yanında, toplumsal açıdan
bakıldığında da ekonomik kalkınma açısından önemli bir rol oynamaktadır. Eğitim
düzeyi özellikle Türkiye açısından da değerlendirileceği üzere, gelişmekte olan
ülkelerde toplumsal refaha yetecek düzeye ulaşmamıştır.
Ayrıca eğitim düzeyi
artan toplumlarda yönetimin daha demokratik olduğu, siyasal ve ekonomik
istikrarın sağlandığı, iş gücü verimliliğinin artış eğiliminde olduğu, suç
oranlarında bir azalışın görüldüğü, gelir adaletinin istenilen düzeye ulaştığı
görülmektedir. Bu unsurlardan da anlaşıldığı gibi eğitime yapılan yatırımlar
uzun vadede artan getiri sağladığı ve kalkınmayı ileri boyutlara ulaştırdığı
görülmektedir.
Eğitim
iktisadi olarak; bireye bilgi, beceri kazandırma, bireyin topluma uyumunu
sağlama sürecidir. İnsanların bilgilerini, davranışlarını, bedeni, ahlaki,
fikri yeteneklerini, düşünme, yaratma, problem çözme, karar verme ve uygulama
güçlerini oluşturmak ve geliştirmek için yapılan çalışmaların tümüdür.
Eğitim
önemli fonksiyonları yerine getirmektedir. İlk olarak, eğitim bilimsel ve
teknolojik yeniliklerin geliştirilmesi suretiyle emeğin verimliliğin artmasında
önemli rol oynamaktadır. Emek verimliliği, teknolojik gelişme, sosyal
yenilikler açısından eğitim çok önemli bir yerdedir. Kalkınma politikasını
sağlam temellere dayandıran ülkelerde eğitime çok önem verilmektedir. Özellikle
Güney Kore, Amerika gibi şuan teknoloji ve yenilik konusunda hız kazanmış,
önümüzdeki yılların dahi kalkınma stratejisini oluşturmuş ülkeler günümüzde
katma değeri yüksek ürünler üreterek dünya piyasasında önemli bir yer
edinmişlerdir. İkinci olarak, potansiyel yeteneklerin keşfedilmesi ve geliştirilmesini
sağlamaktadır. Üçüncü olarak, eğitim, iktisadi büyüme ile yakından ilişkili
olan iş fırsatlarındaki değişmelere uyum sağlama yeteneklerini artırmaktadır.
Son olarak eğitim kurumları, öğrencilerini öğretim elemanı olarak da
yetiştirmek suretiyle üretim için gerekli bilgilerin kuşaktan kuşağa
aktarılmasında temel ideolojilerden biridir.
Bir
ülkenin kalkınmışlık düzeyini belirlemede kullanılan en önemli ölçütlerden
biri, o ülkenin sahip olduğu insan kaynaklarının niteliğidir. Ekonominin
ihtiyaç duyduğu işgücünü yeterli sayı ve nitelikte yetiştirmiş olan ülkelerin,
gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir. Buna karşılık geri kalmış ülkelerin
çoğu, ekonomilerinin ihtiyaç duyduğu işgücünü yetiştirme konusunda ciddi
sorunlar yaşamaktadırlar. Türkiye'de eğitim yatırımlarının artmasının
gerekliliği, sürekli tartışılan bir konudur. Ancak eğitimde politik ve yasal
anlamda gelişme çabaları sürdürülmekte ise de eğitim yatırımları beklenen
düzeyde olmamıştır.
AB'ye
üye ülkeler, Türkiye'nin üye olma koşullarını yerine getirmesini
önemsemektedirler. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamak ve AB
kriterlerine uygun duruma gelmesi için çeşitli öneriler sunmaktadırlar.
Türkiye'nin bu koşullara uygun hale gelmesinde eğitimin önemi oldukça büyüktür.
AB’ye tam üyelik yolunda insan kaynağının eğitimi de önemli bir adım olacaktır.
Gelişmiş
ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki hayat standardı farklılığı
giderek artmaktadır. Dünyanın en zengin ülkesi ile en fakir ülkesi arasındaki
ortalama gelir kıyaslandığında; 19. yüzyılda 1/9, 20. yüzyılda ise 1/60 gibi
çok farklı bir oran elde edilmiştir. Ülkeler arasındaki bu ekonomik farklılığın
en temel nedeni eğitimdir. Küreselleşme ile birlikte, ekonomilerin birbirlerine
bağımlı hale gelmesi, rekabetin artışı, bilgi ekonomisi, yabancı sermaye
girişlerindeki artışlar, şirket evlilikleri, kaliteye önem verilmesi, çevrenin
öneminin fark edilmesi, teknolojideki özellikle bilişim sektöründeki hızlı
değişiklikler yoluyla evrensel bir kültür oluşmaya başlamıştır. Eğitim seviyesi
yükseldikçe gelecek kuşakların da eğitimi garanti altına alınacak ve gelecekte
olumlu bir değişim yaratılacaktır.
Buraya
kadar olan açıklamalar daha çok eğitimin ülkeler üzerindeki etkisi ve ne derece
önemli olduğuydu. Şimdi eğitimin kalkınma üzerindeki etkilerine değinelim.
Öncelikle kalkınmanın tanımını belirtecek olursak kalkınma; bireylerin gelir
düzeylerini arttırmak amacıyla siyasal iktidarın belirli bir politika izleyerek
toplumun yapısını değiştirme girişimidir. Daha basit anlamıyla kalkınma;
ekonomik büyümelerini tamamlamış ülkelerin toplumsal refahını arttırmak üzere
uyguladığı girişimlerdir. Bu çerçevede eğitimin önemli rol oynadığını
belirtmiştim.
Eğitimin
kalkınma üzerindeki etkilerine bakacak olursak, ilk olarak gelir dağılımındaki
adaletin oluşması ve gelir düzeyinin artmasına ilişkin bir etki yaratmaktadır.
Özellikle gelişmiş ülkelerde görüldüğü üzere, eğitim seviyesi arttıkça gelirin
arttığını, toplumsal refahın sağlandığını ve suç oranlarının minimize
edildiğini görmekteyiz. Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, eğitim
derecesinin artması gelirde bir miktar artışa neden olmaktadır. Ancak eğitim
seviyesi yüksek olsa dahi gelirin düşük düzeyde ilerlemesi de aşinadır. Gelir
adaletsizliğinin oldukça yüksek olduğu ülkemizde kişi başına düşen milli gelir
son 3 4 yıldır orta gelir tuzağına yakalanmış ve ekonomik büyüme olmasına
rağmen belli bir yerde kısılıp kalmıştır. Bu durum demokrasinin iyi işlemediği
ve siyasal istikrarın tam kapasiteye ulaşmadığını açıklar bize.
İkinci
olarak eğitim, emeğin verimliliğini arttırır. Verimlilik artışı ekonominin
temel kaynağıdır. Ulusal geliri ve kişisel yaşam kalitesini arttırmada önemli
rol oynamaktadır. Ekonomik kalkınmayı yakından etkileyen verimlilik; bir
ülkenin gelir dağılımını, ücretler, maliyetler gibi temel değişkenler arasında
önemli ve somut ilişkiler kurduğundan ekonomik kalkınma, üretim ve rekabet
gücünün arttırılması, istihdam olanaklarının geliştirilmesi ve işsizliğin
önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca verimlilik artışının düşük
olduğu ülkelerde işsizlik ve enflasyonla mücadele etmek oldukça zordur. Türkiye
açısından değerlendirildiğinde verimlilik özel sektörlerde düşük düzeylerde
artmakla beraber hızla artan nüfus, tarımdan boşalan iş gücünün hizmet ve
sanayi sektörüne akın etmesi ile birlikte verimlilik kavramı tam anlamıyla
oturmamış eğitim eksikliği yenilikçi ve sürdürülebilir verimliliğin önünü
kesmiştir.
Üçüncü
olarak eğitim, teknoloji yaratma ve yeniliklere öncülük etmesi açısından
kalkınmanın ayrı bir boyutunu oluşturur. Eğitim toplumsal yaşamın her
aşamasında önemli ölçüde etkileyen bilim ve teknoloji üretimini sağlayarak
ekonomik ve sosyal yapıda önemli değişiklikler yaratmaktadır. Özellikte Doğu
Asya ülkeleri eğitime verdikleri önem açısından ilk sıradadırlar. Sadece Tayvan
yılda 7 bin öğrenciyi eğitim için yurt dışına göndermektedir. Bu ülkeler
eğitime verdikleri öneme bağlı olarak elde ettikleri hızlı teknolojik gelişim
sayesinde üretimde verimlilik artışı sağlayarak yüksek ekonomik kalkınma hızına
ulaşmışlardır. Türkiye eğitime son yıllarda önem vermekle birlikte teknolojik
gelişme ve verimlilik açısından hala alt sıralardadır. Teknoloji olarak daha
çok ithal bir politika izleyen Türkiye 2015 yılında AR-GE harcamalarını
arttırmaya yönelik bir politika güderek 2023 hedefleri doğrultusunda
teknolojiye ve yenilikçi politikalara önem vermeye başlamıştır.
Dördüncü
olarak eğitim demokratikleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Siyasal istikrar
ve dayanışma sağlanmadan bir ülkede istikrarın sağlanması söz konusu olamaz.
Eğitim kalkınmanın gerekli kıldığı sosyal ve kültürel ortamın uygun hale
gelmesini sağlamakta siyasal ve toplumsal örgütlenmenin etkinliğini
arttırmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek olan toplumlarda özgürlükler, yasalara ve
insanlara saygı ve demokrasi daha iyi gelişir. Güçlü, istikrarlı, özgür ve
demokratik bir toplum düzeninin gerçekleştirilmesi ancak, eğitim düzeyi yüksek
bireylerle olasıdır. Yani anlaşıldığı üzere eğitim demokrasi ve demokratik
kurumlar için gerekli bir yapı taşı olmakla beraber siyasal istikrarında temel
zeminini oluşturmaktadır. Türkiye’de demokrasi yolunda önemli adımlar atılsa da
eğitim sisteminde var olan sorunlar demokratikleşme yolunda derin izler
bırakmaktadır. Özellikle siyasal istikrarın tam anlamıyla yerleşmediği
ülkemizde eğitim seviyesinin ne derece önemli olduğunu bu açıklamalarla adından
söz ettirilmesi gereken bir olgu olarak ortaya çıkmalıdır.
Ve
son olarak günümüzde toplumlar ve kurumlar hızla gelişen ve değişen bir dünyada
yer almaktadır. Artık dünya teknolojideki hızlı değişim, küreselleşme ve artan
rekabetle karşı karşıyadır. Bu süreçte ülkelerin en fazla önem vermesi gereken
alan eğitim olmalıdır. Çünkü söz konusu süreci, oluşturan temel kaynak
eğitimdir. Eğitim teknolojiyi, teknoloji rekabeti ve artan bu rekabet de zaman
içinde küreselleşmeyi yanında getirmektedir. Günümüz toplumlarının yoğun ve
sürekli biçimde yaşadığı hızlı yenilenme süreci, birçok toplumsal kurumun ve
ekonomik hayatın basit iyileştirmelerle değil, köklü reformlarla yeniden
yapılandırılmasını gerektirmiştir.
Türkiye;
ilerlemeyi başarmak ve ekonomik açıdan büyüyüp yüksek kalkınmışlık seviyesini
yakalamak için teknoloji konusunda yaşadığı sorunları ivedilikle halletmelidir.
Bir ülkenin uluslar arası rekabet gücü, yüksek katma değerli mal ve hizmet
üretmesiyle mümkündür. Türkiye’nin AR-GE sektörlerini geliştirememesinin tek
nedeni elbette ki bu alanda çalıştırılacak iş gücü eksikliği değildir. Ancak
yine de bilgi teknolojilerini destekleyecek alanlarda bir iş gücü açığı olduğu,
bunun yanı sıra ihtiyaç duyulmayan alanlarda çok sayıda teknik personel ve
mühendis yetiştirildiği görülmektedir. Türkiye’de gelir dağılımının
dengesizliği; eğitim düzeyinin artırılması ve yoksulların eğitim fırsatlarından
yararlanması açısından bir engel teşkil etmektedir. Eğitim sistemindeki
eşitsizlikler, eğitimin gelir dağılımını düzenleyici rolünün hayata geçmesini
zorlaştırmakta ve bu durum büyümeye olumsuz olarak yansımaktadır.
@GkhnAktoprak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder