Genç İşsizlik Sorunu
Ülkemizde yaşanan genç işsizlik sorununun her geçen gün
arttığı gün yüzüne çıkmakta ve işsizliğin temel problemlerinin, ülke gelişimi
ve ilerleyişi açısından OECD raporlarına göre oldukça ileride olduğu
gözlemlenmektedir.
TÜİK’ ten alınan verilere göre; Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı
2016 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 420 bin kişi artarak 3
milyon 523 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1 puanlık artış ile %11,3
seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 1,3 puanlık
artış ile %13,7 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı
1,4 puanlık artış ile %19,9 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 1,1 puanlık
artış ile %11,6 olarak gerçekleşti. Ayrıca İstihdam oranının %46,8, iş
gücüne katılım oranının %52,8 olduğu TÜİK verilerinde belirtilmiştir.
Türkiye ile AB’yi kıyaslayacak olursak ; genç işsizlik AB’de
yüzde 18,6 ve Avro Bölgesi’nde ise yüzde 20,7 olarak ölçüldü. En düşük genç
işsizliğe sahip ülke yüzde 6,9’la Almanya olarak belirlenirken, en yüksek genç
işsizlik yüzde 47,7 ile Yunanistan’da (Haziran 2016 verisi) ve yüzde 43,2 ile
de İspanya’da kaydedildi.
Ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun küresel boyutta bir kriz olması ve açıklanan kamu tasarruf
politikaları ile kamu alımlarının azalacağı sayın başbakan tarafından önceki
günlerde belirtilmiştir. Diğer belirtilen bir husus da; Özel sektörün teşvik
edilerek gençlerin ve orta yaş grubunun bu sektörlerde çalıştırılması çabasıdır.
Hiçbir altyapı ve potansiyelin olmadan nasıl başarıya ulaşacağı tam anlaşılabilir
bir nitelik ve olgu değildir. Her yıl yüz binlerce öğrenci mezun olup iş sorunu yaşamakta ve mezun olduğu bölümle alakalı iş yapamamakta. Bu sorun o üniversiteyi ve ya bölümü okuyan kişide değil devlet ve özel sektörün belirsiz bir istihdam anlayışıdır. Sorunların üstesinden gelmek, yoksulluğu azaltıp genç potansiyeli kullanmak yeni bir bakış açısı oluşturmak zor olmasa gerek.
Zira Kasım 2016 yılında dört
kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk oranı 1.417 TL, gıda, giyim vb.
ihtiyaçlar dâhil edildiğinde yoksulluk oranı 4.615 TL’dir. Özel sektörde
çalışanların birçoğu asgari ücretle çalışmakta ve asgari ücretin 1.300 TL
olması şartların ne kadar elverişsiz olduğunu bir kez daha gözler önüne
sermektedir. Alınması gereken önlemlerin
sadece kamusal nitelikte olması işi çıkılmaz bir boyuta sürükleyebilir. Özel sektör
Türkiye şartlarına ve potansiyeline uygun bir iş gücü potansiyelini, aşırı kar
elde etmesine rağmen sömürge olarak kullanması, piyasanın ve geçim oranlarının
olumsuz yönde etkilemesine sebep olmaktadır.
Eğitimin diplerde olduğu bir
ülkede başarıya giden yol, sadece gıda, giyim ve temel ihtiyaçlardan geçer.
Üretmek, iş gücü potansiyelinin artmasını sağlamak demektir. Nitelikli
personellerin sınırlı sayıda olması bizim için bir dezavantajdır. Teknolojiye
ve idari ( ve iktisadi) hizmete yönelik tüm Türkiye geneline AR-GE
kampüslerinin kurulması, gençlerin üretmesi, yetişmesi; yeni sektörlerin açılması ve işsizliğin
düşmesi demektir. Bu hususta çalışmaların yetersizliği, Ortadoğu, ABD, AB
eksenli sorunların varlığı ülke gelişimini ve yetişmesini engellese de pes
etmek bu toprakların heba edilmesi demektir. Üretmek ve yeni alanlar oluşturmak
temel prensip haline gelmeli ve desteklenmelidir. Özel sektöre bu aşamada
oldukça çok iş düşmekte ve eğer özel sektörde büyümek istiyorsa personel
eğitmeli, üretmeli ve yeni alanlar oluşturmalıdır.
Şu da belirtmeliyim ki;
öncelikle eğitim kalitesinin arttırılması, istihdam ve imkan yaratılması,
nitelikli personel yetiştirilmesi ülke ekonomisine can suyu katacak bir
projedir. Devlet idare kadrolarında gençlere daha fazla istihdam açmalı, özel
sektör nitelikli ve kaliteli personelleri en üst düzeyde yetiştirmelidir. Ülke
ekonomisini 2023’e en iyi düzeyde ulaştırmak istiyorsak üretmeliyiz ve
yeniliklere açık olmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder