18 Ağustos 2014 Pazartesi

Tasarruf’un Düşmanı : Aşırı Tüketim ve İsraf



Günümüzde tüketimin aşırı derecede özendirilmesi sonucu, insani ve ahlaki değerler aşınmakta; kültürel ve manevi zenginliklerden yoksun, çevreye karşı duyarsız, başkalarının açlığına ilgisiz kimi insan tipleri oluşmakta ve bu insanlar mutluluğu sırf tüketimde arar hale gelmektedir.

Aşırı ve dengesiz tüketim, insani ve ahlaki değerleri aşındırmakla beraber;  gezegenimizin potansiyel kaynaklarını da yok etmekte, çevremizde adeta çöplükten dağlar oluşmakta, ormanlar yok edilmekte, nehirler, sular ve hava kirlenmektedir.

Çok üretmek ve çok kazanmak için aşırı tüketimin gerekli görülmesi nedeniyle başta reklam olmak üzere çeşitli iletişim araçları kullanılarak yapay ihtiyaçlar oluşturulmakta; bu durum ise gelir dağılımında dengesizliklere yol açmakta, fakir ve yoksulların sayılarını hızla artırmakta, insanların değer ölçülerini değiştirmekte, tüketimiyle öne çıkarak gösteriş yapan ve lüks içinde yaşayan insanlar özenilir olmaktadır.

Aynı şekilde adeta insanların yaşamlarıyla özdeş hale gelen ve bilinçsizce kullanılan kredi kartları  ve tüketici kredileri tüketim çılgınlığını körüklemekte ve birçok insan gelirinin üzerinde borçlanarak harcamasını özellikle faiz ödeyerek gerçekleştirmektedir. Hatta kimileri birkaç yıl sonrasına ait gelirlerini bugünden tüketmekte, geleceklerini ipotek altına aldırmaktadır.

Diğer yandan her geçen gün ihtiyaç olmayan ürünlerin sayıları hızla artarken, tasarrufa yönelmek de neredeyse imkansız hale gelmektedir. Çünkü insanlar gün geçtikçe, daha önce gereksiz gördükleri ve ihtiyaç duymadıkları kimi ürünleri kısa bir zaman sonra farkında olmadan tüketir olmaktadır. Kimse tüketmekte olduğu bu ürünlere gerçekten ihtiyacı olup olmadığını sorgulamamaktadır.

Kısaca günümüzün tüketim anlayışı insanı ekonomik boyuta indirgemekte, tüketim bağımlısı yapmakta, dayanışma, muhtaçlara yardım , tabiatı koruma , israf ve gösterişten sakınma, hakkından fazlasını almama gibi dini ve ahlaki erdemleri aşındırmaktadır.


Bu bakımdan gerek bireysel gerekse toplumsal hayatımızda günümüz tüketim kültürünün getirdiği bu ve benzeri olumsuzluklara son vermek, tüketime değil; dengesiz,savurgan ve gösterişe dayanan tüketim çılgınlığına karşı ahlaki ve manevi rezervler oluşturmak büyük önem arz etmektedir. Bunun için bir yandan reel ihtiyaçları karşılamak için üretimi teşvik ederken; diğer yandan da varlıklarının, tüketimde israftan sakınıp tasarruf ederek, fakirlere, yoksullara gönüllü olarak gelir transferi yapmalarını sağlamak gerekmektedir. Çünkü tüketim bir amaç değil, araçtır. Amaç ise insanın ve toplumun mutluluğudur. Tüketimin mutlaka bir ölçüsü ve ahlaki normları olmalıdır.


17 Ağustos 2014 Pazar

Konfüçyustan Güzel Bir Ders : Hayatı Akışına Bırakmak



Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi;

Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir.
Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu.
Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı:
Elimi çıkaramıyorum!

Konfüçyüs;
Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın.
Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. 

Konfiçyus’a sordu:
Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?

Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı.
Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki:
Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.

Hayatın akışında bazen ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir. Sorunlara bakış açınızı değiştirdiğinizde farklı çözümler bulabilirsiniz.


14 Ağustos 2014 Perşembe

Tasarruf Etmek mi Zor Yoksa Yatırım Yapmak mı ?



Bir geliri olan herkesin tasarruf etme potansiyeli vardır. Yani, gelir varsa, tasarruf etme imkanı da söz konusu olabilir. Ancak tasarruf, sadece gelirden daha az gider varsa mümkün olabilir. Öyleyse, tasarruf sahibi olabilmek için gelirlerimizin giderlerimizi aşması gerekir.  Çok farklı gelir gruplarındaki bireylerden göreceli olarak daha yüksek geliri olan biri, geliri daha az olan birine göre daha düşük oranda veya miktarda tasarruf ediyor olabilir. Bunun çeşitli nedenleri olmakla birlikte, geliri iyi yönetememe, yüksek gelir seviyesindeki kişilerin harcama alışkanlıklarından vazgeçememesi ve hepsinden önemlisi tasarruf bilincinin zayıf olması veya en kötüsü, böyle bir bilincin hiç olmaması bu ilginç çelişkinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu nedenle, tasarruf denilince mutlaka yüksek gelir sahibi olmakla bağlantılı bir durum akla gelmemelidir. Tasarruf etmek, özünde bir bilinç ve disipline dayanır. Benim gibi yaşı kırk dolayında olanların anne babaları temelde zor ekonomik şartları ağır bir tarzda hissederek yaşadıkları için, bu tecrübelerle birikim yapma disiplinleri çok daha güçlü olabilmektedir. Tasarruf olmadan geleceğe güvenle bakmanın, gelecekteki olası güzel zamanları doyasıya yaşamanın mümkün olmadığı da bir gerçektir. Özellikle şehirlerde eğitim ve sağlık, beklenti arttıkça ciddi harcama potansiyeli olan gider alanlarıdır. Bir dönem gelirsiz kalma, işsiz kalma veya zorunlu ihtiyaçları karşılayan bir geliri almada güçlük çekme hep tasarrufun kıymetini ortaya koyan durumlardır. Buradan hareketle tasarruf etmenin, hem gelecekteki güzel günleri finanse etme hem de olası zor durumlarda ihtiyaçları karşılamada çok temel bireysel gereklilik olduğunu söylebiliriz.
Tasarruf etmek zor mudur?
Tasarruf etmenin önemine vurgu yapan çok sayıda atasözümüz vardır. Örneğin, "Damlaya damlaya göl olur!" sözünü bilmeyenimiz yoktur. Peki kaçımız bunu uyguluyoruz? Bu söz temelde, küçük miktarlarda da olsa sürekli biriktirmenin zamanla büyük birikimleri sağlayacağını ifade eder. Bu konuda Türkçe atasözlerini yeterli bulmazsanız dikkatimi çeken İngilizce bir atasözünü gündeme getirmek isterim: "Liralardan endişeniz olmasın. Ancak, kuruşları düşünün!" Özellikle son yıllarda kendi hayatımda uygulamaya çalıştığım bu söz, temelde küçümsediğimiz miktarların aslında önemsediğimiz miktarların birer parçası olduğunu, liraların kuruşlardan oluştuğunu, tasarruf noktasında bu konuda yanılgıların olduğunu ifade eder. Günlük hayatımızda önemsenmeyen bir paket sigaranın esasında birgün bir ev parası olabileceğini düşünmüş müydünüz? Hergün sigara içen bir tiryakinin, bir paket sigaranın 7 lira olduğunu ve piyasada faiz oranlarının % 10 olduğunu varsayarak kırk yıl boyunca sigara içmeseydi ne kadar tasarruf edeceğini hesapladığımızda bu tutar, 40 yıl sonraki değerle 195.524 Lira olmaktadır! İşte tasarruf etmenin binbir çeşit yollarından biri de, gereksiz harcamaları ortadan kaldırmaktır. Burada, sigara içmenin sağlıkta ortaya çıkaracağı tahribat ve sağlık harcamaları dikkate alınmamıştır.
Çalışmak, üretmek ve gelir elde edebilmek çoğunlukla ciddi fikri veya fiziki emek gerektirir. İş hayatı risklerle doludur. Bu nedenle, gelir elde etmek herkes için kolay değildir. Tasarruf etmek de, bir işte çalışmak için gerekli olan beceriler gibi kişisel finansal hayatta bazı beceriler gerektirir. Bu beceriler, bir yerden özel bir eğitim almakla elde edilebileceği gibi kişinin kendini geliştirmesi ve başkalarının hatalarından dersler çıkararak kendi disiplinini sağlaması ile de elde edilebilir. Son yıllarda Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) öncülüğünde başlatılan "finansal okuryazarlık" çalışmaları ile temelde bireylerin kendi disiplinlerini oluşturmalarına ve temel bilgi birikimlerini artırmalarına destek verilmektedir. Bu nedenle Türkiye'de bireyler, burada üzerinde durulan tasarruf bilinci konusunda, SPK'nın çalışmalarını izleyerek kısa yoldan bilgi edinebilir ya da bilgi kaynaklarına ulaşabilirler. Bireylere rehber niteliğinde olabilecek kitaplar ve broşürler de bulunmakla birlikte, internet ortamında sürekli güncellenen bilgi setleri SPK'nın bir sitesi olanwww.yatirimyapiyorum.gov.tr veya İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın bir sitesi olanwww.bilincliyatirimci.org adreslerinde eğlenceli görsel malzemelerle yer almaktadır.
Yatırım?
Tasarruf konusunda başarılı olmak, bireyler için yeterli olmamalıdır. Bu, yatırım başarısı ile devam ettirilmelidir. Yatırım, temelde bir gelir veya kazanç beklentisi ile eldeki tasarrufun bir yere bağlanmasıdır. Bu yönüyle, bir gayrimenkul satın almak bir yatırım olduğu gibi bir şirkete ortak olmak yani hisse senedi satın almak da bir yatırımdır. Birincisi reel yatırım ikincisi ise finansal yatırımdır. Her ikisi de bireyler açısından yatırım seçenekleri arasında yer almalıdır.
Günümüzde pek çok tasarruf sahibi yatırım yapma konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bir kısım bireyler nereye yatırım yapacağı konusunda bilinç sahibi değilken bir kısım bireyler de tasarruflarını yatırıma hiç yönlendirmemektedir. Her iki durum da, zor kazanılmış ve biriktirilmiş tasarrufların kaybı, erimesi hatta tümüyle yok olması anlamına gelebilir. Öte yandan yatırıma yönlendirilmemiş tasarruflar, genel ekonomi için de büyük kayıp sayılır. Çünkü altın yumurtlayan tavuğun yumurtalarını dikkate almamak, yok saymak, sadece tavuğu eti için beslemeye benzer ki, bu durum hem sahibi hem de toplum için kayıptır.
Tasarruf etmek ne kadar bilinç ve disiplin gerektiriyorsa yatırım yapmak da en az o kadar bilinç ve disiplin gerektirir. Yatırım yaparken karşılaşılan tehlikeler ise genellikle tasarruf ederken söz konusu bile olmayabilir. Çünkü, birikim yapılıp yapılmadığı bilgisi genelde açık değildir; kişisel bilgidir. Ancak yatırım yapacakken bir araştırma yapmaya kalktığınızda etrafınızda çok sayıda "akbaba" dolaşmaya başlayabilir. Hem ülkemizde hem de dünyanın diğer ekonomilerinde, binbir çeşit süslü sözler, abartılı reklamlar, hileli yöntemler ile birikimi olanları aldatmaya çalışanlar hiç eksik olmamaktadır. Devlet, bu niyetteki kişilere karşı koruma kalkanları oluşturmaya çalışsa da, kişi kendi kalkanlarını kurmadıkça kişinin tehlikelerden tümüyle korunması zordur. Bu da bilinçli yatırım yapmayı gündeme getirir. Bilinçli yatırım yapmak için, oturup saatlerce kalın kitaplar okumaya gerek olmayabilir. Herkesçe kullanılabilecek kontrol yöntemlerini kullanmak ve sürü psikolojisinden uzak durmak birkaç yoldur. Hiç tanımadığınız biri size, çok cazip bir yatırım imkanından bahsediyorsa, üstüne üstelik size risksiz ve garantili yatırım imkanı sunduğunu iddia ediyorsa bilmelisiniz ki, gerçek hayatta böyle bir durum dolandırılmak üzere olduğunuza işarettir. "Sizi çok sevdim, bu yatırım imkanını size mutlaka sunmak istiyorum." diyen yeni tanıdığınız bir kişinin bu sözleri çok sayıda kişiye söylemiş olabileceğini ve gerçekte bu sözlerin sizi bir hataya düşürmek üzere tasarlandığını anlamak zor olmasa gerektir. Gerçek hayatta hiç eksik olmayan bu tehlikelere karşı temel yatırım yapma kurallarını sürekli hatırlamak ve uygulamaktan başka çare yoktur.
Yatırım yapmanın tehlikelerini düşünen bazıları, yatırım yapmanın tehlikelerine karşı yatırım yapmamayı ve tasarruflarını yastık altında saklamayı tercih edebilir. Ancak şurası bir gerçektir ki, tasarrufları yatırıma yönlendirmeyip yastık altında saklamak, yatırım yapmaya göre çok daha zararlı ve tehlikelidir. Çünkü bir yatırıma bağlanmayan tasarruflar, herşeyden önce paranın satın alma gücünü kemiren enflasyon karşısında eriyecektir. Bugünkü 100 lira ile bugün alabileceğiniz gıda maddelerini aynı miktarda ve kalitede iki yıl sonra yine 100 lira ile satın almak, enflasyon etkisi nedeniyle mümkün olmayabilir. Bunu herhalde kimse istemez. Öte yandan, ekonomilerde her zaman cazip yatırım imkanları bulunur. Makul risk seviyesinde makul getiri imkanlarını değerlendirmek, aynen tasarruf etmek gibi akıllıca bir birey davranışıdır. Geçmişte rastladığımız; tasarrufların evde veya iş yerinde bir kasada saklanmasının ise başlı başına çalınma, kaybolma, deforme olma, zamanla geçersiz olma, unutulma, kaydı bulunmaması nedeniyle varlığının ispatlanaması gibi hiç de ihmal edilemeyecek risklerle karşı karşıya olduğunu hatırlamalıyız.
Sözün özü, tasarruf etmek de yatırım yapmak da bilinç ve disiplin ister. Bu bilinç ve disiplini elde etmek ise, herkesin gücünün yeteceği bir miktar gayret gerektirir. Tasarruf ederken gösterilen gayret kadar yatırım için de karar vermeden önce araştırma konusunda gayret gösterilmelidir. Böylece, erdemli bir davranış olan tasarruf etme ile akıllıca bir davranış olan yatırım yapma faaliyeti, mutlu ve huzurlu günlerin anahtarı olur. Sanırım bu anahtara herkes sahip olmak ister.

Tasarruf Sıkı Maliye Politikası İle Mümkün



Dünya Bankası Türkiye maliye politikasına ilişkin yaptığı incelemede, hane halkının tasarruf alışkanlıklarına yönelik bir çalışmaya yer verdi. Buna göre, başta gelir ve konut sahipliği olmak üzere çeşitli alışkanlıklar nedeniyle hane halkının ve özel kesimin yakın dönemde tasarrufa katkı vermesi mümkün görünmüyor. Dünya Bankası çalışmada, IMF’nin de yaptığı bir çalışmaya atıfla şimdilik; Türkiye’nin önündeki tek seçeneğin maliye politikasını sıkılaştırarak kamu tasarrufunu artırmak olduğu görüşünü savundu. Dünya Bankası tarafından hazırlanan Türkiye Kamu Maliyesi İncelemesi raporunda, son dönem Türkiye ekonomisindeki en önemli sıkıntılardan olan yurt içi tasarruf düşüklüğündeki en önemli unsurlardan biri olan hane halkı tasarruf davranışlarına yönelik bir incelemeye yer verildi.

İncelemede, tasarruflarla ilgili hesaplamalarda, enflasyonun şişirici etkisi ve enflasyondan korunmak için hane halkının birikim yapma etkisine yönelik verilere de bakıldı. Bu kapsamda, Türkiye’nin yüksek enflasyonun etkisinden çıktığı 2001 yılı sonrasında, enflasyon artışları düzeltildiğinde, özel tasarruflardaki gerilemenin üçte birinin enflasyon etkisinden kaynaklandığı, ancak buna rağmen Türkiye’nin hem kamu hem de özel tasarruflardaki düşüşünün enflasyon etkili olmadığı, düşüşün reel olduğu sonucuna ulaşıldı.

Hane halkının tasarruf davranışları

İncelemede, Türkiye’deki hane halkının tasarruf davranışlarına yönelik yapılan çalışmaların sonuçlarına yer verildi. Ev sahibi olup olmama, sağlık harcamaları ve sağlık riski tasarruf davranışlarında etkili unsurlardan biri olarak belirlendi. Bu kapsamda, gelir artışının tasarruf artışına doğrudan etkisinin ölçüldüğü ve gelirlerdeki her yüzde 1 artışın, tasarruflara yüzde 0.3 oranında etki ettiği belirlendi. Ev sahipliğinin de bireylerin tasarrufuna etki ettiği, evlerinin sahibi olan hanelerde hane halkı başına tasarruf oranının yüzde 3.5 oranında gerileme kaydedildiği vurgulandı. İkinci bir konutu olan hanelerde ise tasarruf düşüşünün yüzde 4 e çıktığı, toplamda ise yüzde 3 tasarruf düşüşü ölçüldü. Çalışmada, 2008 yılındaki mali krizde tasarrufların konuta yöneldiğini, 2008 ve krizin etkilediği takip eden yılda yüzde 5 konut değer düşüşünün, yüzde 40 genel mali varlık değer düşüşünün çok altında olmasının bunu kanıtladığı belirtildi. Tasarruf eğilimini artıran unsurlar ise sağlık riski ile işsizlik riskine yönelik kaygılar olduğu, sosyal güvenlik kapsamındaki sağlık unsurlarının tasarrufları etkilemede önemli unsur olduğu belirtildi. Hane halkının yaş durumunun da etkili faktörler arasında bulunduğu, genç ailelerde tasarrufun daha yüksek olduğu kaydedildi. Çalışmada kadının çalışmamasının da tasarruf oranını ciddi olarak düşürdüğü bilgisine yer verildi.

Yüzde 12’lerdeki özel tasarruf oranı kalıcı

Çalışmada Türkiye’deki düşük özel tasarruf oranını 2011 itibariyle yüzde 12’ler düzeyine indiği ve mevcut veriler ışığında bu seviyelerin “muhtemelen kalıcı” olacağı sonucuna ulaşıldı. Gelişmekte olan diğer ülkelerdeki deneyimlerin de bu tahmini desteklediği belirtilen çalışmada, özel tasarrufları etkileyebilecek unsurların, ev sahibi olan hanelerdeki konut değer artışı beklentisinin azalması ile kadınların iş gücüne katılımıyla yukarı doğru bir trend sergileyebileceği belirtildi.

“Konut zenginliği” algısını bozun, kadınlar iş gücüne katılsın

Dünya Bankası çalışmasında, özel tasarruflardaki artış imkanlarının çok kısıtlı olduğu vurgulanarak, kamunun tasarrufunu artırması önerisi tekrarlandı. Özel tasarrufların artırılmasına yönelik iki öneri geliştirildi. Hükümetin bireysel emeklilik yoluyla tasarrufa özendirme çabalarının olumlu etkisi olacak ancak sınırlı kalacak. Yeni politika olarak ise hanelerin zenginlik artışı algısına yol açan konut değer artışına vergi yoluyla (değer artışının bir kısmının vergilenmesi) müdahale için, hane halkının konut satışında 5 yıl olan vergi muafiyetinin kaldırılması önerildi. Kadınların iş gücüne katılımının desteklenmesi de özel tasarrufları artırmada bir yol olarak gösterildi. Genel tasarruf oranlarının artırılmasında ise kamunun ana etkiyi yaratacağı belirtilen çalışmada, benzer sonuçlara IMF’nin de ulaştığı hatırlatıldı. Düşük tasarruf oranı nedeniyle yabancı sermaye girişlerine olan bağımlılığı azaltmak amacıyla, mali hedeflerin sıkılaştırılması gerektiği vurgulandı. Bu amaca yönelik olarak sosyal güvenlik harcamalarının cari transferlerle kapatılması yerine, kamunun bu açıkları kapatmak için geliri kaynak gösteren bir pay ayırması önerildi. Öte yandan, çalışmada tasarruf-büyüme ilişkisine yönelik olarak bazı senaryolar da test edildi. Buna göre, yüzde 3 seviyesinde bir büyümenin yaşandığı ve şartların aynı kaldığı bir senaryo içinde ulusal tasarruflar yüzde 10’lara kadar düşecek. İkinci senaryoda ise gelir, kurumlar ve servetten alınan vergilerde yapılacak bir artış kamu mali dengesini büyük oranda iyileştirecek ve orta vadede tasarruf oranını yüzde 20’lere yaklaştıracak. Dolaylı vergilerde yapılacak bir düşüş yönlü düzenleme ise tasarruflarda sadece yüzde 0.3’lük bir artışa yol açacak, ancak hizmet sektöründeki istihdamda büyümeye etkisiyle birlikte bu artış da anlamsız hale gelecek.

Kaynak : Dünya Gazetesi 06.06.2014


13 Ağustos 2014 Çarşamba

2014 KPSS ÖN LİSANS / ORTAÖĞRETİM SINAVLARINDA ÇIKMASI MUHTEMEL GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ



1.IMF ye borcumuz 2013 te bitti.
2.2013 Türk dünyası başkenti Eskişehir seçildi
3.2013 yılı UNESCO tarafından Piri Reis yılı ilan edildi.
4.G8 zirvesi 2013′te İngiltere’de G20 zirvesi Rusya’da yapıldı.
5.2013 Yılında AB’ye Hırvatistan 28.tam üye olarak katıldı.
6.2013 yılında Avrupa basketbol şampiyonası Slovenya’da yapıldı
7.2013 yılından itibaren Dünya bankası başkanı JimYong Kim oldu.
8.2016 yaz olimpiyatları RİO da yapılacak.
9.2013 yılı Çin’de Türk yılı olarak kutlandı
10.2013 Arap turizm başkenti BURSA seçildi.
11.2015 EXPO Fuarı MİLANO da yapılacak.
12.2018 dünya kupası Rusya’da.
13.2014 FIBA Dünya Şampiyonasına Türkiye ev sahipliği yapacak.
14.2013 AB dönem başkanları İrlanda-Litvanya’dır.
15.2013 Eurovision İSVEÇ’te yapıldı
16.2014 Dünya Kupası Brezilya’da.
17.2014 kış olimpiyatları Rusya’da.
18.Euro 2016 Avrupa şampiyonası Fransa’da.
19.Milli savaş gemimiz HEYBELİADA
20.Savaş helikopterimiz ATAK
21.Yerli tankımız ALTAY
21.İnsansız hava aracımız ANKA
22.2013 Akdeniz oyunları Mersin’de.
23.Dünya atletizm şampiyonası Moskova’da.
24.2013 kış olimpiyatları Slovenya’nın MARİBOR şehrinde.
25.2013 yaz olimpiyatları Rusya’da.
26.2013 yılı Avrupa kültür başkentleri: Marsilya(FRANSA) Kosice (SLOVAKYA)
27.2013 Medeniyetler ittifakı forumu Avusturalya’da.
28.Türkiye’nin İlk Kamu Başdenetçisi Mehmet Nihat Ömeroğlu.
29.2014 yılı Türkiye’de İran yılı olarak kutlanacak.
30.2015 yılı Avusturalya’da Türkiye yılı olarak kutlanacak
31.2015 yılı Türkiye’de Avusturalya yılı olarak kutlanacak
32.2016 Dünya botanik Exposu Antalya’da.
33.Uzaydan atlayan adam: FelixBaumgartner
34.2013 yılı AGİT başkanlığına UKRANYA seçildi.
35.Büyükşehir olan İllere bakınız.(Önemli)
36.EXPO 2020′ye aday olan ilimiz İZMİR
37.Filistin UNESCO’nun194.üyesi oldu
38.NATO’ya son dahil olan ülke Kosova
39.Plastik para sistemine geçen devlet KANADA
40.2013 güreş şampiyonası Gürcistanda.
41)Hırvatistan Avrupa Birliğine katılacaktır.
42)2013 Mart Ayında ölen Venezuela Başkanının adı Hugo ChavezDir.
43)Ulusa Seslenişin ismi Millete Hizmet Yolunda Olarak Değiştirilmiştir.
44)Medeniyetler İttifakı Viyana (Avusturya) da toplanmıştır.
45)Türkiye’nin ilk yerli eğitim uçağının ismi HÜRKUŞ’tur.
46)II. Mısır İştişare toplantısı TOBB İstanbul da toplanmıştır. 
47)Türkiye’nin 2. nükleer santrali ile Sinop’a kurulacak. Nükleer santrali Japon- Fransız şirketler ortaklaşa yapacak.
48)Mersin’de yapılacak nükleer santrali Ruslar yapacaktır.
49)Nisan 2013′de Türk Mühendisleri tarafından geliştirilen Dünya’nın ilk zırhlı ve yüzme özelliği olan dozerinin adı AZMİM(Amfibi Zırhlı İstihkam İş Makinesi)’dir.
50)Doğalgaz ve petrol aramaları için kullanılacak olan Türkiye’nin ilk sismik arama gemisinin adı Barbaros Hayreddin Paşa’dır.
51)UNESCO 2013 Dünya Kitap Başkenti Bangkok(Tayland)’dur.
52)30 Nisan 2013 itibariyle Kuveyt ile karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı.
53)27 Nisan 2013 tarihi itibariyle Moldova ile karşılıklı olarak vizeler kaldırılmıştır.
54)TÜBİTAK’IN desteğiyle yapılan Türkiye’nin ilk Bilim Merkezi Konya’ya yapılmaktadır.
55)Nisan 2013′de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılmıştır.
56)2013′ün son verilerine göre Avrupa Birliğine bağlı ülkelerden işsizlik oranı en yüksek olan ülke İspanya’dır.
Güzel bir KPSS sayfası ararsan: 
57)23 Nisan 2013 tarihinde düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısı Brüksel’de yapıldı. NATO Genel Sekreteri : AndersFoghRasmussen’dir.
58)2013 Nisan itibariyle ABD Dışişleri bakanı JhonKerry’dir.
59)Mart 2013′de karşılıklı olarak vizelerin kaldırıldığı ülke Belarus’dur.
60)2013 Avrupa Kültür başkenti Fransa’nın Marsilya kenti ve Slovakya’nın Kosice kentleridir.
61)Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) 2013 dönem başkanlığına Ukrayna
62)Birleşmiş Milletler 2013 yılını ‘Su Dayanışması Yılı’ ilan etmiştir.
63)Yurtdışında görev yapan tüm Büyükelçilerimizin katılımıyla her yıl düzenlenen Büyükelçiler Konferansı’nın beşincisi 2-7 Ocak 2013 tarihleri arasında, “İnsani Diplomasi” temasıyla sırasıyla Ankara ve İzmir’de düzenlenmiştir.
64)Mart 2013′de düzenlenen 13. Dünya Sosyal Forumu ilk defa bir Arap topraklarında Tunus’ta yapılmıştır
65) Haziran 2013’te düzenlenen 11. Türkçe olimpiyatlarının resmi açılışı Ankara’da yapıldı, bu yıl ki sloganı "Evrensel barışa doğru" dur.
66) Kanada merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Dominion Bond Rating Services (DBRS) de Mayıs 2013 itibariyle Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para birimi cinsinden kredi notunu BBB- ‘yatırım’ seviyesine yükseltti.
67-Nisan 2013′de Akdeniz Üniversitesi’nde dünyada ilk defa kadavradan rahim nakli yapılmıştır. Akdeniz Üniversitesi daha önce yüz nakilleri ile gündeme gelmişti. Operasyonları yapan Doktor Ömer Özkan’dır.
68-Şubat 2013′de yapılan BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya’dan oluşan “5+1″ grubuyla İran arasındaki görüşme KAZAKİSTAN’da yapılmıştır.
69-EKONOMİ BAŞKANLARI:
Dünya Bankası Başkanı : JimYong Kim
IMF Başkanı : ChristineLagarde
Avrupa Merkez Bankası Başkanı : MarioDraghi
Merkez Bankası Başkanımız : Erdem Başçı
Güzel bir KPSS sayfası ararsan: 
70- 23 mayıs 2013 itibariyle Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR Türkiye’nin kredi notunu BB den yatırım yapabilir seviyesi olan BBB -' ye yükselti
71- Türkiye’nin ilk yerli tasarım tanksavar füzesi UMTAS’tır. Umtaş 5 km uzaktaki hedefi başarıyla vurmaktadır.
72- Mayıs ayında İsveç’te düzenlenen 58. Eurovision şarkı yarışmasını kazanan ülke DANIMARKA dır.
73- Türkiye’nin ilk yerli üretim ve eğitim uçağı HÜRKUŞ.
74- Dünya sağlık örgütü WHO Şubat 2013’te ağır solunum yetersizliğine neden olan CORONA virüsü etkilerini dikkate alınması konusunda dünyayı uyardı.
75- Avrupa Türk iş zirvesi 3-5 Mayıs’ta KOPENHAG da yapıldı.
76- Türkiye de üretilen mayına karşı dayanıklı tankımızın adı KİRPİ’dir
77- İslam İşbirliği teşkilatının mali temas grup toplantısı 13 Mayıs 2013’te CÎDDE de toplandı."
78- 2013 de Türkiye kullanılmaya başlayan, hatta birçok devlet tarafından talep edilen Milli Savaş Helikopterimizin ismi ATAK’tır.
79- 21 Haziran-13 Temmuz 2013 tarihleri arasında düzenlenecek FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası Türkiye’de yapılacaktır. Kupanın final maçı İstanbul’da oynanacaktır.
80- 1 Temmuz 2013 tarihinde Avrupa Birliği’nin 28. üyesi olacak olan Hırvatistan, Avrupa Birliği (AB) uyum yükümlülükleri çerçevesinde, 1 Nisan 2013′ten itibaren Türk vatandaşlarına vize uygulayacak.
81- 2. Dünya Türk Forumu” Türk dünyası ve Diasporalarının yaklaşık elli ülkedeki sivil toplum liderleri, akademisyen, düşünce ve kanaat önderlerinin katılımıyla 3-5 Nisan 2013 tarihleri arasında “Türk Diasporası ve Türk Dünyası Vizyon 2023” ana başlığı altında İstanbul’da gerçekleştirilecektir.
82- 20 Nisan 2013 tarihinde yapılan Dünya Bankası ve IMF Yıllık Bahar Toplantıları ABD’nin başkenti Washington’da yapılmıştır.
83-Mart 2013′de düzenlenen 13. Dünya Sosyal Forumu ilk defa bir Arap topraklarında TUNUS’ta yapılmıştır.
84- Birleşmiş Milletler 2013 yılını ‘Su Dayanışması Yılı’ ilan etmiştir.
85- 2013 Avrupa Kültür başkenti Fransa’nın Marsilya kenti ve Slovakya’nın Kosice kentleridir.
86- Nisan 2013′de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılmıştır.
87- 27 Nisan 2013 tarihi itibariyle Moldova ile karşılıklı olarak vizeler kaldırılmıştır.
NOT: Yakın zamanda karşılıklı olarak vize kaldırılan ülkeleri unutmayalım, muhtemelen hangisiyle vize kaldırılmamıştır diye gelir soru.
88- 30 Nisan 2013 itibariyle KUVEYT ile karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı
89- Nisan 2013′de çöken iş merkezinde 800′den fazla kişinin öldüğü ülke Bangladeş’dir.(Dakka)
90 - 2013′de bitirilmesi planlanan Ortadoğu ve Balkanların en büyük tematik parkı olma özelliği taşıyan Anadolu Harikalar Diyarı Kayseri’de yapılmaktadır.
91 - Mayıs 2013′de düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun 38. Kongresi İstanbul’da yapılmıştır.
92 - 14-15 Mayıs 2013 tarihlerinde düzenlenen Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek üçlü Devlet Başkanları zirvesi Ankara’da yapılmıştır.
93 Mayıs 2013 itibariyle Anonim Şirket olan Ulaştırma Bakanlığına bağlı kuruluş PTT’dir.
94- Karabük Üniversitesi, Hicaz Demiryolu çalışmaları dolayısıyla Sultan II. Abdülhamit’e onursal doktora diploması verecektir.
95- Mayıs 2013′de Ulaştırma Oscar’ı olarak bilinen Toplu Taşıma için Politik Vizyon ve Yüksek Düzeyli Destek Ödülü Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a verilmiştir.(Eski ulaştırma bakanı)
96- Mayıs 2013′de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu Ortadoğu ve Kuzey Afrika Zirvesi Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılmıştır.
97- Mayıs 2013′de göreve gelen Türkiye Barolar Birliği’nin yeni başkanı Metin Feyzioğlu olmuştur.
98- Mayıs 2013′de düzenlenen Türkiye – AB 51. Ortaklık Konseyi toplantısı Brüksel ( Belçika)’da yapılmıştır.
99- Uşak Arkeoloji Müzesi’nden çalınan “Kanatlı Denizatı Broşu” Mart 2013′de ülkemize iade edildi..
100- Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın birlikte Ocak 2013′de kurduğu askeri birliğin adı Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri’dir.
101- 29 Mayıs 2013′de İstanbul’da temeli atılan 3. köprünün ismi Yavuz Sultan Selim Köprüsü olacaktır
102- Tusiad yönetim kurulu başkanlığına MUHARREM YILMAZ getirilmiştir.
103- 2014 Avrupa kültür başkentleri ikilisi UMEA- RİGA dır.
Güzel bir KPSS sayfası ararsan: 
104- Yüksek seçim kurulu başkanlığına SADİ GÜVEN getirilmiştir.
105- 2013 yılında Türkiye’de yapılacak olan FIFA U 20 dünya kupası tanıtımı yapan maskotun adı KANKİ
106- 2013 Avrupa yeşil başkent ödülünü Fransa’nın NANTES kenti almıştır.
107- Mayıs 2013′de ”Türk ekonomisi potansiyel sermaye kaymalarına karşı daha dayanıklı. Düşük maliyetli borçlanma nedeniyle Türk şirketleri daha rekabetçi konuma yükseldi” şeklinde açıklama yaparak ekonomimizi öven kredi kuruluşu Standard&Poor’s'dur. Ee ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme
108- Türkiye İstatistik Kurumu’nun Şubat 2013 verilerine göre Türkiye’de işsizlik oranı %10,5′dir. Yunanistan işsizlik oranında %27’lerde dolanmaktadır. AB Ülkelerinde işsizlik oranı en yüksek ülkedir.
109- Dünya Sağlık Örgüt Mayıs 2013′de “Küresel Tütün Kontrolü Özel Prestij Ödülü”nü Recep Tayyip Erdoğan’a vermiştir.
110- Brüksel merkezli “Avrupalı Tüketicilerin Tercihi” adlı örgütün turizmciler ve tüketiciler arasında yaptığı oylama sonucunda İstanbul, Avrupa’nın en iyi destinasyonu seçilmiştir
111- Nisan 2013′de Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun düzenlediği 8. Türk-Arap Ekonomi Forumu İstanbul’da yapılmıştır. 112- Mart 2013′de Türkiye’nin Onur Ülkesi olarak katıldığı Gayrimenkul Yatırım Fuar’ı Fransa’nın Cannes şehrinde yapıldı.
113- Nisan 2013′de Tiyatro Eleştirmenleri Birliği tarafından düzenlenen ödül töreninde yılın tiyatro ödülünü Mehmet Birkiye’nin yönettiği Sessizlik adlı oyun almıştır


12 Ağustos 2014 Salı

Ulaşamadığımız Vizyon : Girişimcilik




Küresel büyüme neticesinde vizyonlarını genişleten ve istikrarı ön plana koyan birçok şirket piyasada hâkimiyetini sürdürmektedir. Gelişmiş ülkelere bakacak olursak her şirketin kendine özgü bir yapısı ve kuralları vardır. Ekonomik varlığını gün geçtikte genişleten ve kar odaklı faaliyetlerinde başarılı olan şirketlerin bu istikrarı nasıl sağladığı hep merak konusu olmuştur.

Bazı şirketler kendi potansiyellerinin üzerine çıkmamak kaydıyla bir kültür revizyonuna uğrarlar. Şirketin asıl başarısının bu yöntemle geleceğine inanırlar ve çoğu şirket bu konuda her zaman başarıya ulaşmıştır. Şirketler kendi kültürleri ile kendilerine özgü kurallarla hareket etmeleri neticesinde bildikleri bilgileri pekiştirebilen ve yenilikçi fikirlere erişebilen bir yönetici konumuna ulaşmakta güçlük çekmiyorlar. Bu netice de belirli bir alt yapı girişimcinin elindeki en önemli hazinedir. Şirketler, uygulamaya koyduğu girişimcilik faaliyetlerinin genellikle teknolojik odaklı olmasına dikkat ederler. Günümüz teknoloji çağında en yüksek katma değere sahip ürünler teknolojik ürünlerdir. Bilim, Teknoloji ve Sanayi merkezli şirketlerin tek odak noktası artık inovasyon olmuştur. ( Yeni ürün – yeni sektör – yeni piyasa. ) İnovasyon daha önceki yazılarımda da açıkladığım gibi kısaca yenilik demektir. Yalnız farklılaştırılmış ürünler de inovasyon niteliği taşır. Yani inovasyon kelimesini sadece bir çatı altında değil de belki de binlerce çatı altında anlatıp aktarmak gerekir siz değerli okurlara.

Gelişmekte olan ülkeler yaratıcı fikirler ve teknoloji alanında belirli nitelikte beceri ve yeteneğe sahip değildirler. Bunun nedenleri de daha çok gelişmekte olan ülkeler de sağlanamayan ekonomik istikrar ve ekonomi odaklı faaliyetlerin şirketleri ve yapılarını etkilemesidir. Ekonomik odaklı faaliyetlerin sağlanması, kalkınma vizyonunun genişletilmesi ve en önemlisi istikrarın sağlanıp belirli bir hedef, amaç ve stratejiyi uygulamakla beraber bir iyileşme sürecinin başlaması kaçınılmaz ve sürekli hale gelir. Özellikler bazı şirketler yenilik yapamadıkları için yakınırlar. Hâlbuki düzenli bir eğitim, şirket çalışanlarının daha aktif rol oynamasını sağlamak için yapılacak sosyal faaliyetler ve en önemlisi şirketlerin gençler için açılacak eğitim programları ile gençlere birçok proje ve AR-GE çalışmasında yer vererek yürütülebilecek bir strateji, başarının temel anahtarına sahip olmak demektir.

Gelişmiş ülkelerde girişimcilik ve inovasyon halk tarafından benimsenmiş ve spor yapıp sigara içen bir birey değil de daima spor yapan ve aynı zamanda da bunun bilincinde olup sigara içmeyen birey kapsamında yollarına devam ederler. Gelişmiş ülkelerin üstün başarıları ve inovasyon odaklı serüvenleri ile şuan günümüzde de kullandığımız ve hayatımızın vazgeçilmezleri arasında olan akıllı telefonlar , tabletler ve laptoplar gibi binlerce ürün geliştirip küresel piyasaya hakim konumdadırlar. Bu ülkeleri başarıya götüren unsurlar ; stratejik plan ve projeleri geliştirebilecek imkanlara sahip olmaları ve inovasyon odaklı bilim çalışmalarıdır. Bu alt yapının kurulması ve geleceği görebilmek , ilerisi için daima başarı niteliğindedir. 

Maalesef ülkemizde ne girişimcilik adına ne de inovasyon adına yeterli düzeyde eğitim ve istikrar hâkim değildir. Bunu geliştirmek için eğitim odaklı girişimcilik eğitimlerine ve inovasyonun önemine çeşitli üniversitelerde ve eğitim alanındaki her birimde değinilmesi gerekir.


Girişimci şirketlerin günümüzde çoğalması ve Türk şirketlerin istikrarı sağlaması, Türkiye’nin gelecek dönemlerde ekonomik kalkınmasına büyük destek vereceğine inanıyorum. Siyasi baskılara maruz kalmadan yönetilen her ekonomik kurum, o ülkenin istikrarını arttırıcı politikalarıyla ülke ekonomisinin gelişmesinde ve ilerlemesinde büyük rol oynar.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Neden Girişimci Olmalıyız?



Girişimcilik sosyal projelerin ve yeni iş olanaklarının belirli hedefler dahilinde ısrarlı bir şekilde sürdürülüp uygulamaya konulmasının bir ön aşaması niteliğindedir. Günümüzde girişimci gençlerin azlığı maalesef hissedilir bir ölçüdedir. Gençlerin ülkemizdeki gidişatı dikkate alarak yeni olanaklara ve yeni imkanlara yönelmesi için neler yapılması gerekir? Aksi taktirde olacaklar nelerdir biraz bunlardan bahsedelim

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde inovasyon çerçevesi etrafında birçok yeni projelere imza atılmaktadır. Yenilikçi ürünlerle dünya çapında adından söz ettiren Avrupa ve Uzak Doğu ülkeleri genç nüfüsun az olmasına rağmen her yıl üstün başarılara imza atarlar. Özellikle teknolojinin gelişmesi ile birlikte hayatı kolaylaştırmak adına her türlü ürün ve hizmet alanında yenilikçi projelerle tüm dünyaya meydan okuyorlar. 

Ülkemizde girişimcilik ve inovasyon üzerine pek çok proje olmasına rağmen sadece ürün değiştirme ile başarabildiğimiz bu sürekliliği nereye kadar devam ettirebiliriz bilmiyorum ama gelecek yıllarda eğer destekler artarsa ve eğitim kalitesi ile birlikte lise ve üniversite öğrencilerinin girişim odaklı çalışmalarına fırsat tanınırsa ülkemiz gençliğinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur.

Türkiye’de yeni iş fikirleri ve icatları olan birçok gencimiz maalesef destek alamadıkları için hedeflerine ilerleyemiyor ve hemen pes ediyorlar.  Hatırlanacağı üzere Türkiye’de ilk üretilen araba “Devrim”dir.  Bu arabanın yapılış aşamasını ve dönemin politikacılarını anlatan en iyi film “ Devrim Arabaları “ adlı filmdir. Bu filmde arabayı kısa bir sürede imkansızlıklara rağmen bitirmeye çalışan mühendisler ve bu mühendislerin önlerini kesmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışan politikacılar vardı. Bu politikacıların ülke kalkınmasına yönelik olumsuz tutumlarına rağmen mühendislerimiz arabayı bitirmişlerdir. Yalnız bu arabaların seri üretimi maalesef yapılmamıştır. Nedenini anlamışsınızdır umarım.

Bir girişimci tüm olumsuz şartlara rağmen hedefinde ısrar etmelidir. Her türlü maddi ve manevi bir desteği olmasa dahi kendi imkanları dahilinde yıllarca sürecek olsa bile hedefinden şaşmamalıdır. Bir girişimcinin bazen büyük icatlara imza atabilmesi için uçurumun kenarına kadar gelmesi gerekir.  Hele ki günümüz şartlarına binaen daha da ısrarcı olması gerekir. Ülkemizde gerek Kos-geb gerekse İşkur uygulamalı girişimcilik eğitimi adı altında birçok eğitim vermektedir. Bu eğitimleri başarı ile tamamlayan girişimcilere 30 bin tl’si hibe olmak üzere 70 bin tl ise faizsiz kredi olmak üzere toplam  100 bin tl destek verilmektedir. Eğer bir iş fikriniz ve ya projeniz varsa muhakkak başvurmanızı öneririm.

Girişimciliğin birçok teorik aşaması vardır ama bu aşamalara bakmak yerine kendi yolunuzu kendi imkanlarınız dahilinde çizmekte yarar var. Mesela bir girişimci öncelikle hedef belirlemeli, ardından stratejik bir planlama yapmalı, daha sonra fizibilite çalışması ve kararlılık ile sonuca doğru tüm engelleri aşarak yol almalı.


Sürdürülebilir düşünce her zaman en temel hedefiniz olsun çünkü pes etmek pişmanlıktır..

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Girişimcilik ve İnovasyonun Önemi



Türkiye’de son yıllarda ülke çapına yayılan ve herkesin dilinde olan istikrarlı bir ekonomi politikasının alt yapısı sağlam temellere dayanmasa da kısa vadede güzel bir görüntü çizmektedir. İstikrarın sağlanması ve finansal sektörün etkin bir rol oynaması için devletin yürüttüğü özelleştirme politikası ile bir yandan özel sektörün etkinliği arttırılmaya çalışılıyor diğer yandan devletin asıl fonksiyonlarını etkin olarak kullanmasına fırsat tanıyor. Özelleştirme gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için en iyi fırsat niteliğindedir. Bu sayede ülkeler kasasına hiç dokunmadan hayat standartlarının yükseltilmesi ve geliştirilmesi için belirli yerlerde belirli imkânlarla yenilikçi projelere imza atmaktadırlar. Türkiye’de bu uygulama ile birlikte birçok yenilikçi projelere imza atıldı. Ülke geneline yayılan bu projelerle uzun vadede iş imkanlarının artması ve halkın bilinçlendirilerek her sektörde belirli bir alt yapının hazırlanması amaçlandı.

Türkiye’de inovasyon ve AR-GE çalışmaları maalesef çok yetersiz düzeydedir. Yükselen ekonomilerde ise inovasyon ve AR-GE’de en son sıralardayız. Bunun başlıca nedenleri ise eğitim yetersizliği ve bilinçsiz tüketicilerin bolluğudur. Türkiye’de şirketler inovasyon adına sadece farklılaştırılmış ürünler üreterek yollarına devam ediyorlar. Oysa ki şirketler tüm üniversitelere ve ya belirli üniversitelere bir AR-GE bürosu kursa ve mühendis adaylarına oralarda eğitim verse, ayrıca ülke kalkınmasında büyük rol oynayan enerji sektöründe yeniliklere imza atılsa önümüzdeki tüm engeller ortadan kalkar ve yükselen ekonomiler içerisinde belki de ilk sıralarda kendimize yer bulabiliriz. Bu konuda ise devreye girişimcilik girer. Girişimci gençlerin duyarlı olarak sadece siyaset üzerine bir politika benimsemesi oldukça yanlıştır. Ülkesini düşünen ve iyi yerlere gelmesini isteyen girişimci ilk olarak hedefler belirlemeli ve bu hedefler doğrultusunda emin adımlarla ilerlemelidir. Sosyal projelerle ve istihdam üzerine benimsenen girişimci idolünün ülke için yararı, uzun vadede oldukça etkindir.

Japon ev kadınlarının ülkemize yatırım yapıp kar sağlamaları girişimcilik örneğinin en güzel örneği niteliğindedir. Borsa İstanbul’dan hisse alıp satan bu girişimci kadınlar hem kendilerini hem de ülkelerini bu gayret ve başarılarıyla ileri noktalara getirmişlerdir. Bu sayede ülkelerinin kalkınmasında rol oynuyorlar ve bilinçli olarak yatırım yapıp kar sağlamaya çalışıyorlar.


Son olarak; Türkiye’de AR-GE hem politik hem de psikolojik açıdan benimsenmeli. Ülke genelinde AR-GE harcamaları arttırılmalı ve bu yönde çalışmalar yapılarak halk eğitilip bilinçlendirilmeli. Çeşitli sektörlerin etkin bir girişimciliğe bürünmesi ülkemiz kalkınması ve Türkiye’nin gelecek vaat eden ekonomiler arasına girmesi için bir fırsat niteliği taşır. Eğitim kalitesinin arttırılması ve duyarlı gençlerin yetiştirilmesi en büyük temennimdir.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


İnsan Psikolojisinde Tasarruf Politikası



Bir ülkenin tasarruf politikası birçok sonuç doğurabilir. Her şeyden önce insanların mutlu bir emeklilik mi geçireceğini yoksa yoksullukla savaşmak zorunda mı kalacağını belirler. Sosyal güvenlik konusundaki uygun politikalar, halkın finansal planlamaya yönelik isteksizliğini dikkate almalıdır. Bu tür bir planlamanın yokluğunda, tasarruf kararları çerçevelerinden edindikleri  ipuçlarına dayanacaktır. Sosyal güvenlik olmadığında insanların tasarrufları olması gereken düzeylerin çok altında kalacaktır. Tasarruf politikası onların yanlışlarını düzeltmekte önemli bir role sahiptir. Çoğu batı ülkelerinde bugün var olan sosyal güvenlik sistemleri böylesi bir ihtiyaca cevap verdiği için fazlasıyla popülerdir. İnsanlar,haklı olarak, yaşlılıkları için yeterince  tasarrufta bulunamayacakları kendi araçlarına terk edilmekten korkmaktadır. ABD’de sosyal güvenlik  sistemini özelleştirmek ve insanların emekliliklerini kendi kişisel planlamalarına bırakmak bir felaket olacaktır. Halk kişisel planlamasını yapmayacaktır. Hükümetinde tasarrufları arttıracak çağrıları teşvik etmesi ve insanları harcamaya iten özendiricileri engellemesi gerekmektedir.

Fakat ABD ve aynı ölçülerle olmamakla birlikte Batı Avrupa, birçok kültür içinde insanların paralarını harcamaları gerektiğine ilişkin yaygın bir anlayışa sahip yegane kültürdür. Doğu Asya ülkeleri örneğin, Singapur ve Çin kişinin tüketim ve tasarruf konusunda nasıl davranması gerektiğine ilişkin farklı bir kültürel anlayıştan yararlanmaktadır. Hatta bu iki ülke de yüksek tasarruf düzeylerini muhteşem bir ekonomik büyüme düzeyine ulaşmanın temel aracı haline getirmiştir. Gördüğümüz gibi tasarruf politikası bir ülkenin ekonomik büyümesinin anahtarlarından biri de olabilmektedir.

Çin’in tasarruf oranı dünyadaki en yüksek tasarruf oranlarından biridir, kısa süre önce yalnızca Singapur ve Malezya tarafından geçilmiştir. Çin 1980’den beri gösterdiği mucizevi ekonomik başarıyı büyük ölçüde en yüksek tasarruf oranına borçludur. Çin’in bireysel tasarrufları , kurumsal tasarrufları ve devlet tasarruflarını içeren toplam gayri safi tasarrufları, son yıllarda GSYİH’sının yarısına yaklaşmıştır. 1990’larda Çin’deki gayri safi kişisel tasarruflar GSYİH’nın %20’sinden fazlaydı ve bugün de neredeyse aynı düzeydedir.

Gelir vergisinin bulunmadığı Komünist Çin’de tasarrufu teşvik etmek, propaganda kampanyaları biçimini almıştır. Günümüzde insanlar eski propaganda posterlerinin koleksiyonunu yapıyor. Örnek verecek olursak ; 1953 tarihli bir posterde bir grup mutlu ve gülümseyen işçi, devlet tahvili almak için Çin Halk Bankasına nakit para yatırıyor. 1990 tarihli bir posterde genç ,yakışıklı ve geleneksel bir kahraman olan Lei Feng gülümseyerek kumbaranın üzerine “tasarruf et” yazıyor. 1990’larda caddelere büyük kırmızı pankartlar asıldı : “Tasarruf etmek muhteşemdir.” Tasarruf etmeyi herkes için bir yurtseverlik görevi haline getiren bu kampanyalar, bugünkü yüksek tasarruf oranlarının zeminini hazırlamış bulunuyor.

Türkiye’de tasarrufla ilgili önceki yazımda da belirttiğim gibi %13’lük bir tasarruf oranı vardır. Bu gelişmiş ülkelerde kıyaslanacak olursa oldukça düşük bir rakam olmakla birlikte halkın tasarruf kavramını benimsemediğini ve ya mevcut hükümetin tasarruflara yönelik teşviklerinin yetersiz olduğunun göstergesidir. Bir ülkenin tasarruf yapabilmesi için o ülkenin ekonomiden ziyade psikolojik olarak tasarruf kavramını benimsemesi gerekmektedir. Buna yönelik teşvikler, eğitimler ve planlamalar yapılmalı, aksi taktirde %13’lük oranın üzerine çıkmamız hayalden ibarettir. Yukarıda da belirttiğim gibi 80’li yıllarda Çin’in tasarruflarla bu düzeylere gelmesi ve dünya ekonomileri arasında yüksek seviyelerde kendine yer bulması tesadüf değildir. 

Bilinçli bir tüketici ve eğitimli bir nesil yetiştiği sürece tasarrufta çığır atlamamız kaçınılmazdır.

Girişimcilere ve özellikle tasarruf kavramı ile uğraşan ekonomistlere bir önerim ; Gelin projelerle ve teşviklerle tasarruf bilincini tüketicilere ve Türkiye’ye benimsetelim. Eğer gelecekte dünyada ilk 10 ekonomi arasına girmemizi istiyorsanız gelecek nesillere güzel bir Türkiye bırakmak istiyorsanız lütfen duyarlı olalım ve olmaya çalışalım.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Tasarrufların Cari Açık Üzerindeki Etkisi



Bildiğiniz üzere Türkiye’nin yıllar boyunca süregelen bir cari açık sorunu var. Bu cari açığı en çok etkileyen etkenlerde hiç şüphesiz enerji maliyetleri ve tasarruf oranlarının az olmasıdır. Enerji kaynaklarında dışa bağımlı olmamız ve faizler yüksek olmasına rağmen teknolojik ürünlere olan merakımız ayrıca Türk insanının tüketim çılgınlığı bu cari açığı gün geçtikçe arttırmaktadır.

Cari açık bir ülkenin aynı zamanda tasarruf açığıdır. Tüketimlerin fazla olması bir yandan ülke ekonomisindeki canlılığı arttırsa da diğer yandan cari açık sorununu hiç şüphesiz daha çok arttırmaktadır. Gelişmiş olan ülkelere baktığımız zaman genellikle Asya ülkelerinde tasarruf oranları oldukça fazladır. Temel neden ise o bölgede çalışma koşulları ve sosyal güvenceler her birey için oldukça uygun ve sorunsuzdur.  Geçen günlerde Maliye Bakanı Sn. Mehmet Şimşek yaptığı bir açıklamada ‘Geçen sene Türkiye’de 100 lirası olan bir vatandaş bunun 87 lirasını harcamış ve 13 lirasını tasarruf etmiştir’ dedi. Bu gelişmiş ülkelerle kıyaslanacak olursa, gelişmiş ülkelerde vatandaşlar her 100 liranın 67 lirasını harcıyor. Bu durum şunu gösteriyor bize: Gelişmiş ülkelerde yüksek seviyelere ulaşanhayat standartlarının var olduğu, halkın bilinçli bir şekilde tükettiği ve aynı şekilde tasarruf yaptığı ima ediliyor. Ayrıca hane halkının geliri adaletli bir şekilde şekilleniyor. Peki bu durum nasıl giderilmeli? Ülkemizdeki tüketim çılgınlığı nasıl son bulmalı?

Gerek hükümet gerekse merkez bankası tasarrufları arttırmaya yönelik politikalar uygulamakta. Hükümet vergi oranlarını yüksek tutup, özelleştirmeler ile kamu harcamalarını daraltıcı uygulamalar yapmakta, merkez bankası da uyguladığı daraltıcı para politikası ile hem cari açığı dengede tutmak istiyor diğer yandan enflasyonu düşürmeye çalışıyor ve ülke ekonomisinin gidişatına göre para politikası araçlarını kullanarak döviz kurunu revize ediyor. Bu çerçevede bakacak olursak iktisat otoriteleri uyguladıkları politikalarla ekonomiyi güçlendirmeye ve ileri seviyelere getirmeye çalışıyor. Yalnız halkın bilinçsizce tüketmesinin önüne geçmekte ve tasarruf oranlarını arttırıp bu tasarruflar ile yatırımları finanse etmekte maalesef bir etki yaratamıyor. Yeri gelmişken söylemekte yarar var;  yatırımlareğer tasarruflarla finanse edilemiyorsa bu da bir cari açık nedenidir.

Bu tüketim çılgınlığının çözülebilmesi ve önüne geçilmesi için halkın bilinçlendirilmesi, hayat standartlarının yükseltilmesi, girişimci gençlerin artması en temel belirleyiciler olarak gösterilebilir. Eğer bu standartlar uygulanır ve ileri seviyelere yükseltilirse ve ek olarak yenilikçi fikirler ile bilim, teknoloji ve sanayi alanında iyi noktalara gelinirse ülke ekonomisi için oldukça elverişli bir sürecin başlaması hiç kaçınılmaz bir durumdur.

Ülkemizde hane halkının %20’sinin tasarruf yapma imkânı maalesef yoktur. Bu durum ciddi bir gelir yetersizliği ve yaşam standartlarının elverişsiz olduğunu belirtir. Genellikle asgari ücretle çalışan bireyler ülke şartlarında sadece kendisine ve ailesine yetmektedir hatta ek iş yapıp geçimini zor karşılamaktadır. 

Ülkemizdeki gelir adaletsizliği ve yaşam koşullarının kısmen elverişsiz oluşu tasarruf oranlarının neden düşük olduğunu belirleyen etkenler arasında neredeyse ilk sıralardadır. Hayat pahalılığı borçlanma oranlarının artmasına, borçlanma oranlarının artması da maalesef tasarruf oranlarını azaltıcı etkide bulunmaktadır.

Bu yüzden ekonomi büyüdükçe gelir dağılımının makul düzeye getirilmesi için çalışmalar yapılmalı, hane halkına yönelik stratejik planlar geliştirilmelidir. Aksi halde her geçen yıl yığılan bir cari açık ve tüketim bolluğu Türkiye’de uzun dönemde kaçınılmaz krizlere yol açacaktır.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Faizsiz Bankacılık Nedir?




Temel yapısı itibariyle faizsiz bankacılığı, parasal işlemlerle mal ve hizmet hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı, her para hareketinin mutlaka bir mal veya hizmete karşılık geldiği; gelirin ise, kâr ve zarar ortaklığı esasına göre bölüşüldüğü bir sistem olarak tanımlamak mümkündü.

Geleneksel bankacılıkta para bir mal gibi değerlendirilip, meselâ 100 lira 110 liraya karşılık satılabilir. Buradaki 10 liranın karşılığı aranmaz, bunun neden 10 lira olduğu sorgulanmaz ve buna sermayenin zaman değeri, iskonto haddi gibi hayali karşılıklar bulunmaya çalışılır.

Faizsiz bankacılıkta para, para karşılığında ancak eşit miktarda değişilir, yani faizsiz ödünç verilir. Eğer paradan para kazanılmak isteniyorsa, bu kazancın mutlaka topluma sunulan bir hizmet, bir katma değer veya malın değerindeki bir artışa karşılık gelmesi gerekir. Yani bir parasal işlemde para tarafındaki bir artışın, mal veya hizmet tarafındaki reel bir artışla dengelenmesi gerekir.
Bugünkü Katılım bankalarının işlem kalemleri içinde en fazla yer tutan ve üretim desteği olarak adlandırılan yöntem, bir malın kurum tarafından peşin alınıp, üzerine bir kâr ilâvesiyle vadeli ve daha yüksek fiyattan satılması işlemidir.

Her ne kadar bu yöntem Katılım bankaları için öngörülen temel bir yöntem olmasa ve temel yöntem olarak mudârebe ve müşâreke denilen ortaklık yöntemleri kabul edilmiş olsa bile, bu yöntemi faizli kredi yöntemine benzetmek büyük bir hatadır. Çünkü her şeyden önce bu bir ticarettir. Hiçbir anlam taşımayan para-para hareketi değil, insanların ihtiyaç duyduğu bir mal-para hareketidir.

Nasıl ki, daha önce sözünü ettiğimiz gibi, fiyatı Antalya’da 50 kuruş olan portakalı oradan satın alıp İstanbul pazarlarında 1 liraya satmak bir ticarettir. Çünkü portakalın mekân değeri yükseltilmiştir ve ona 50 kuruşluk bir değer katılmıştır. Bu sebepledir ki, İstanbul tüketicisi ona 1 lira vermeye hazırdır. Aksi halde bu fiyatı sadece satıcının dayattığını iddia etmek fiyatların tespitinde talep unsurunun fonksiyonunu yok saymak demek olur.

Portakalı Antalya’dan 50 kuruşa alıp onu İstanbul’da 1 liraya satma işleminde, tüketiciye elinin erişemediği bir mekândaki malı onun elinin erişeceği bir mekâna taşımak ticaret olarak adlandırılır ve buradaki 50 kuruşluk fark portakalın değerindeki reel bir artışa karşılık gelir.

Malın mekân değerinin arttırıldığı bu işlemde bir sakınca yok ise; aynı şekilde, kişinin ancak yıllar süren bir tasarruf sonrası edinebileceği bir malı ona hemen şimdi sunmak ve eline vermek de bir ticarettir; dolayısıyla bunda da bir sakınca yoktur. Burada da malın zaman değeri arttırılmıştır.

Başka bir ifadeyle, bir malı bir yerde ucuz alıp başka bir yerde kâr ilavesiyle satmakla, yine bir malı peşin düşük fiyata alıp, ona yıllar sonra ancak sahip olabilecek müşterisine hemen şimdi bir kâr ilavesiyle vadeli satmak arasında bir fark yoktur. İkisi de ticarettir. İkisinde de malın değerinde bir artış meydana gelmiş ve bu değer artışı, satış kârı olarak satıcıya sunulmuştur. Nitekim peşin alıp vadeli satmada oluşan fiyat farkı, müşterinin bu maldan hemen faydalanmaya başlamasının karşılığıdır.

Yani yıllar sonrasına ertelenen faydanın hemen elde edilmesi sağlanmıştır. İşte bu değer artışı, vadeli satıştaki fiyat farkının karşılığıdır. Onu faize benzetmenin hiçbir makul ve mantıklı tarafı yoktur.

Diğer taraftan, vadeli satışta müşterinin ödediği fiyat farkı, onun yıllar sürebilecek tasarruf zahmetinin satıcı (veya Katılım Bankası örneğinde, kendisine kâr payı ödenecek mevduat sahibi) tarafından daha önce çekilmiş olmasına da karşılık gelir. Yani fiyat farkı daha önceden yapılmış tasarruf zahmetine karşılık gelmekte ve bu zahmet de müşterinin eline maldaki reel bir değer artışı olarak geçmektedir.

Geçmişte bazıları tarafından her ne kadar bu zahmet faizi haklı kılan sebeplerden biri olarak anılmışsa da burada bu zahmet, şimdi reel ve belirli bir değer artışına karşılık geldiği için faizden hemen ayrılır. Faiz ise hayalî-sanal veya gerçek olsa bile miktarı önceden belirlenemeyen bir gelire dayandığı için reddedilmiştir.

Vadeli satışta fiyat artışını makul ve haklı kılan başka sebepler de vardır. Satıcının, ödeme şekline göre malın fiyatında değişiklikler yapması tamamen ekonomik bir hadisedir. Satılan bir malın bedelini hemen tahsil etmekle daha sonra tahsil etmek arasında satıcı açısından ciddi fark vardır.

Bir malın fiyatı peşin 100 lira ise, bu bedelin sonradan ödeneceğinin ifade edilmesi satıcının satma eğilimini düşürür. Bu, arz eğrisinin sola kayması demektir. Arz eğrisinin sola kaymasının ekonomik sonucu ise, bilindiği gibi, doğrudan fiyat artışıdır.

Şu halde vade farkı sadece zamanın fonksiyonu değildir.

Vade farkı, müşteri açısından, kullanımını erkene almak suretiyle malın değerinin arttırılmasına karşılık gelirken; satıcının da vadeli satışla karşılaştığı bazı mahrûmiyet, külfet ve rizikoların yanı sıra enflasyon ihtimalinin de karşılığı olmaktadır.

Vade farkının faize en çok benzeyen yönü, bu farkın vade nisbetinde, yani vadeye paralel artmasıdır. Buna dayanarak, fıkhî ölçüler içerisinde vade farkına faiz hükmünü vermek mümkün olmadığı gibi, aklen de mümkün değildir.

Çünkü vade uzadıkça satıcının karşılaştığı ve vade farkına karşılık gelen mahrûmiyet, külfet ve diğer rizikolar da aynı nisbette artmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, peşin veya vadeli olsun, alış-verişlerde kesin fiyat satıcı ile müşterinin îcâb ve kabûl ile üzerinde anlaştıkları fiyat olup, şartlara göre değişen bu fiyatın yüksek veya düşük olması, karşılığında mal olduğu için, hukuken onun faizle alâkasını keser.

Ayrıca, vadeli satış halinde bir taraftan satıcının karşılaşacağı aleyhine durumlar, alıcının da ancak bir müddet beklemek suretiyle elde edebileceği bir mala hemen sahip olabilmesi gibi sebepler vadeli satışlardaki fiyat farkını haklı ve meşru kılar.

Katılım bankalarının vadeli satış işlemini geleneksel bankaların faizli kredi işlemine benzetmek doğru değildir. Katılım bankaları fiilen bir mal veya hizmet ticaretinin gerçekleşmesini sağlar ve bu işlemde tam bir tüccar gibi davranırken, kredi işleminde banka sadece ödünç veren durumundadır.

Faizli kredide verilen kredinin ticari hayata döndürüleceğinin garantisi yoktur. Döndürülse bile, bunu yapan banka değildir. Kredinin bir işde kullanımından oluşacak her hangi bir değer artışı banka adına değil, borçlu adına sağlanır. Bu değer artışının olup olmadığı, ne kadar olduğu bankayı ilgilendirmez. Olmadığı hallerde bile önceden belirlenen faiz oranı her halükârda ödenmek zorundadır. Bütün bunlar geleneksel bankanın işlemini “faiz” kategorisine koyarken, Katılım bankalarının işlemleri “ticaret” kategorisi içinde değerlendirilmek zorundadır.

Kur’an ise, faizin haram, ticaretin helal kılındığını ifade eder. (Bakara, 275) Katılım bankalarının vadeli mal satışı ile geleneksel bankaların faizli ödünç işlemlerini aynı kategoride değerlendirmek faizle ticareti aynı saymak demektir ki, Kur’anî bakış bunu şiddetle reddeder. 
                                                                        
                                                                                 Prof. Dr. İsmail ÖZSOY

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Merkez Bankası’nın Faiz Politikası ve Uygulamaları




Genel anlamda baktığımızda likidite yönetimi gerçekleştiren merkez bankası, piyasadaki kısa vadeli faizlerin kendi belirlediği faizlere yakın olmasını sağlamak için likidite yönetimi yapmaktadır. Faiz oranlarında meydana gelen değişiklikleri gerçekleştirebilmek için etkin bir zorunlu karşılık oranı politikası uygulamaktadır.

Likidite yönteminde kullanılan bir diğer araç reeskont oranlarıdır. Reeskont oranları, merkez bankasının dönem dönem başvurduğu likidite araçları içerisinde yer alır. Senetli alışverişlerin çok fazla yapıldığı, ticari hayatta çek kullanımının nispeten düşük olduğu ekonomilerde reeskont oranları etkilidir. Açık piyasa işlemlerinde özellikle repo ve ters repo araçları etkindir. Merkez bankası likidite yönetiminde efektif olarak repo ve ters repo işlemlerine de yer verir.

Faiz; merkez bankasının elindeki en önemli araçlardan biridir. Faiz politikası birçok merkez bankaları tarafından sıkça kullanılır. Faize keynesyen teorisi üzerinden baktığımızda, reel sektör üzerinde faizlerin çok büyük etkisinin olduğu görülür. Diğer taraftan ücretler üzerindeki etkisi, enflasyon oranı üzerindeki etkisi ve ödemeler bilançosu üzerindeki etkisi de sıralanabilir. Yani faizler makroekonomik değişkenlerde oldukça etkili bir kavramdır. Merkez bankası faizleri değiştirerek GSYİH , döviz kuru ve enflasyon üzerinde etkide bulunur. Merkez bankası faize bu kanallarla odaklanır. Ayrıca merkez bankası bankalardaki mevduat faizine, kredi faizine, devlet iç borçlanma faizine doğrudan bir etki yapamaz.
Kısa vadeli faiz, bankaların kendi aralarında uyguladıkları faiz ya da bankaların merkez bankası ile fon alışverişinde uygulanan faizdir. Kısa vadeli faiz oranına merkez bankasının doğrudan müdahale etme hakkı yoktur. Merkez bankası bankalarla fon alışverişinde bir faiz oranı belirler. Bu faiz oranını değiştirip bankaların kendi aralarındaki fon alışverişlerini etkilemeye çalışır. Mesela merkez bankası faiz oranına %8 der, teknik olarak diğer bankalarda bu faiz oranından etkilenir.

Merkez bankası faizleri belirlerken borç alma ve borç verme faizini kullanır. Bu ikisi arasında kalan mesafeye de faiz koridoru denir yani borç verme faizi %9, borç alma faizi %6 ise bu arada kalan %3 lük kısım faiz koridorudur. 

Borç verme faizi; bankalar merkez bankasına müracaat ettiği zaman merkez bankasının uyguladığı faiz oranıdır. Borç alma faizi ise; bankaların merkez bankasına fonlarını yatıracağı zaman uygulanan faiz oranıdır. Borç verme faizi her zaman borç alma faizinden yüksek olmalıdır. Bu faiz oranları genellikle likidite sıkışıklığı ve bolluğu olunca uygulanan faiz oranlarıdır.

Merkez bankası faiz oranlarını bilindiği üzere piyasa koşullarına göre belirler. Faiz oranlarını değiştirmek istiyorsa enflasyona, döviz kuruna, yabancı sermaye girişi ve çıkışına, cari açığa bakar. Piyasa gidişatına göre merkez bankası daha önceden de bahsettiğim gibi faiz koridorunu kullanır. Şartlara göre faiz koridorunu aşağı ve yukarı yönlü kaydırır.

Şartlara ve uyguladığı birçok politika neticesinde merkez bankası bazen faiz koridorunu genişletme ve daraltma yoluna da gidebilir. Merkez bankası borç verme faizini yükseltir, borç alma faizini sabit tutarsa büyük ihtimal piyasalarda bir enflasyonist baskı var demektir. Yani borç alma faizini sabit tutarak yabancı sermaye girişinin döviz kurları üzerindeki etkisini minimize eder diğer yandan borç verme faizini yükselterek enflasyonu düşürmek ister.Borç verme faizini sabit tutar borç alma faizini aşağıya çekerse eğer burada da cari açığın yüksek oluşundan reel kur girişini arttırıp durumu düzeltmeye çalışır.


Görüldüğü üzere merkez bankasının uyguladığı faiz politikası biraz karışık olsa da faiz oranlarını birçok mekanizma dâhilinde belirli aşamalarla ve ekonometrik analizlerle en ince ayrıntısına kadar piyasa koşulları neticesinde kademeli olarak indirmeye ve arttırmaya çalışır.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Türkiye’de Merkez Bankası ve Bağımsızlık Türleri İle İlişkilendirilmesi



Merkez Bankası bağımsızlığı gelişmekte olan ülkelerin enflasyon oranlarını ve dış denge mekanizmasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Ayrıca istikrarlı ve güçlü bir ekonominin temel belirleyicidir.

Merkez Bankası keynesyen iktisatçılara göre ; ekonomide buruma dayalı bir politika izlemesini savunurken ; Monaterist iktisatçılar keyfi politikaların ekonomiye zarar verebileceğini ve ekonomi politikalarının bir kuram çerçevesi dahilinde izlenmesi gerektiğini savunur.

Merkez Bankası bağımsızlığı esas itibariyle konulan kurallara ve yasalara bağlıdır. Yani merkez bankasının en önemli güvencesi M.B yasasıdır. Ekonomide kuralların yasalara konulması merkez bankasının bağımsızlığı açısından tartışılacak bir konu değildir. Bazı iktisatçılar merkez bankası yasası ve devlet borçlanma yasası değişebilir diye bu kuralların yasalara değil anayasaya koyulmasını savunur. Çünkü anayasayı değiştirmek biraz zordur ve zaman alıcıdır.

Merkez bankası bağımsızlığı denildiği zaman aslında ilk akla gelen konu; Merkez Bankasının hazine ile ilişkisiz olmasıdır. Bilindiği üzere 2001 yılından önce merkez bankası kamu açıklarını finanse edebilirdi.
Merkez Bankası bağımsızlığını 4 ana başlıkta inceleyebiliriz. Bunlar ;
-Amaç Bağımsızlığı
-Araç Bağımsızlığı
-Yasal(Politik) Bağımsızlık
-Ekonomik Bağımsızlık

1. Amaç Bağımsızlığı

Merkez Bankasının fiyat ve finansal istikrarı sağlaması asıl amaçlarındandır. Diğer amaçları da ekonomik büyüme ve cari dengeyi iyileştirme amaçlarıdır. Yalnız bu diğer amaçlar tali amaçlardır.

Merkez Bankası fiyat ve finansal istikrar amacına zarar vermediği müddetçe diğer amaçları da destekler. Eğer bu amaçları sadece Merkez Bankası belirliyor ise merkez bankasının amaç bağımsızlığı vardır diyebiliriz. Ülkemizde hükümet ve merkez bankasıamacı  birlikte belirler. Her ikisi de tek başına amaç belirleyemez. Bu yüzden ülkemizde amaç bağımsızlığı yoktur.

2. Araç Bağımsızlığı

Merkez Bankası para politikasını uygularken araçlarını kendisi belirler. Merkez Bankasının elindeki en önemli araçlar ; politika faizi, gecelik faiz, faiz koridoru, rezerv opsiyon araçları ve zorunlu karşılık oranlarıdır. 

Merkez Bankası bu araçları ekonominin gidişatına göre belirler. Yalnız merkez bankası herhangi bir aracı değiştirmek istediğinde bazen ekonominin gidişatına göre belirlemeyebilir. Örnek verecek olursak faiz oranlarının yüksek olduğu düşünülüyorsa ve görünüşe göre faizlerin indirilmesi bekleniyorsa ve merkez bankası indirmiyorsa büyük ihtimal başka araçların etkisinden dolayı indirmiyordur.

Merkez Bankasına en çok faizler konusunda baskı yapılır. Çünkü faiz oranları büyüme ile çok yakından ilişkilidir. Faiz merkez bankasının genişletici para politikası uygulamasındaki en önemli değişkendir. Daha doğrusu toplumun üzerinde hissettiği bir değişkendir. Mesela finansal kaldıraç oranı, zorunlu karşılık oranı, rezerv opsiyon oranları genellikle bankacılık sektörü ile ilişkili olduğundan toplum bu oranlarla pek ilgilenmez.
Faiz fon alma maliyetidir yani yapılacak yatırımın bir maliyetidir ve üretim fonksiyonunda en önemli üretim getirisidir. Bunun için dönem dönem hükümetler merkez bankasına faiz konusunda baskı yapar ve bu baskı genellikle faizleri düşürmek için yapılır. Bu durumda araç bağımsızlığını zedeler.

Anlaşıldığı üzere merkez bankası elindeki faiz oranlarını teknik modeller dahilinde ekonomiyi etkileyecek şekilde arttırır ve ya azaltır.

3. Yasal(Politik) Bağımsızlık

Merkez bankası politikalarının yasada yer alması amaç ve araç bağımsızlığını etkin bir şekilde kullanmasının en önemli nedenidir. Eğer merkez bankası politikaları yasalarla güvence altına alınmazsa yasal bağımsızlık olmaz ve merkez bankası politikalarını uygularken psikolojik baskıya maruz kalabilir. Merkez Bankası politikalarını yasalara uygun şekilde belirler ve buna göre bir para politikası stratejisi güder.

4. Ekonomik Bağımsızlık

Merkez Bankasının en önemli bağımsızlık türlerinden biri olan ekonomik bağımsızlık Merkez bankasının kamu kesimi ile ilişkilerinin sınırlandırılması gerektiğini belirtir. Yani merkez bankası kamuya kredi açamaz ve kamu açıklarını gideremez.

Daha öncede değindiğim gibi Türkiye’de 2001 yılına kadar merkez bankası hazineye kademeli olarak %15’i geçmemek kaydıyla bir aktarımda bulunuyordu ve buna kısa vadeli avans deniyordu. Peki bu durum nasıl gerçekleşiyordu? Kamu iktisadi teşebbüsü değerli kağıt çıkartıp merkez bankasına veriyordu ve merkez bankası bu kağıtları alıp karşılığında para aktarımında bulunuyordu. Yalnız merkez bankasının bilançosu bu durumda değişmiyordu. Değerli kağıdı alıyordu diğer taraftan da emisyonu arttırıp piyasaya likidite sunuyordu.

2001 yılı öncesi yasada merkez bankasının ekonomik bağımsızlığını etkileyen iki madde vardı. Bunlardan birincisi ; Merkez Bankası gerekli yerlerde gerekli zamanlarda hazineye avans verebilirdi. Yani kamu açıklarını finanse edebilirdi. İkincisi ise ; Merkez bankasının kamu müesseselerine kredi vermesini hükme bağlıyordu.

Bu maddelerin kaldırılması ekonomik bağımsızlığın öncülüğü niteliğindedir..

https://twitter.com/GkhnAktoprak


Para Politikası Stratejisinde Enflasyon Hedeflemesi




Konunun içeriğine girmeden önce para politikası stratejisinden kısaca bahsetmek gerekirse ; para politikası stratejisi, ulaşmak istediğimiz bir amaca hangi unsurlarla ulaşmamız gerektiğini önceden belirlememiz ve bir çatı altında ekonomik stratejileri bütünleştirmemizdir. Ülkemizde para politikası stratejisi üç ana başlık altında yürütülmektedir. Bunlar parasal büyüklük, döviz kuru hedeflemesi ve enflasyon hedeflemesidir. Ben ise bu yazımda size enflasyon hedeflemesinden bahsedeceğim.

Bilindiği üzere Türkiye 2002 yılı öncesinde yüksek enflasyon ile boğuşuyordu. 2002 yılı öncesinde uygulanan ekonomik politikalar ve siyasi belirsizlikler ülke ekonomisine ve kalkınmasına büyük zararlar vermekteydi. Türkiye 2002 yılında %38’lik bir enflasyon oranına sahipti. O dönemin politikacıları bu enflasyon oranını düşürmek için örtük enflasyon hedeflemesi ile 2006 yılına kadar enflasyonu düşürme eğilimini hedef aldılar. Örtük enflasyon rejiminde herhangi bir hedef belirlenmemektedir. Yalnız fiyat istikrarı kavramı belirtilir.
Örtük enflasyon hedeflemesinin en iyi örneğini Amerika’ya bakarak görebiliriz. Amerika enflasyon hedefini rakamsal olarak belirlemez ama fiyat istikrarında düşük enflasyon politikası uygulandığına yer verir. Peki biz neden 2002 yılında böyle bir enflasyon hedeflemesine geçiyoruz? Çünkü açık enflasyon hedeflemesi için belirli hedefleri, ara mekanizmayı ve bazı şartları yerine getirmemiz gerekiyor. Yani açık enflasyon hedeflemesine hazır hale getirmemiz gerekiyor. Bu yüzden de ilk önce örtük enflasyon hedeflemesi ile mekanizma işliyor. Ayrıca örtük enflasyon hedeflemesine geçebilmek için yüksek enflasyon oranlarının düşük enflasyon eğiliminde olması gerekir. Mesela %60 ve ya %70 gibi enflasyon oranlarına sahip ülkelerde örtük enflasyon hedeflemesinin uygulanışı oldukça güçtür.

Türkiye olarak 2002- 2005 yılları arasında örtük enflasyon , 2006 yılından itibaren de açık enflasyon hedeflemesini uyguluyoruz.
Türkiye’de TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) hedeflenmektedir. Nedeni ise kolay anlaşılır olmasıdır. Bazı ülkelerde ise çekirdek enflasyon hedeflenir. Çekirdek enflasyon merkez bankasının performansını gösteren bir enflasyon türüdür. Bu enflasyon türü aslında daha mantıklıdır ama anlatılması zor olduğu için ülkemizde tercih edilmemektedir.

Peki enflasyon hedeflemesi için gerekli olan şartlar neler?

İlk şart olarak merkez bankası bağımsızlığını ele alabiliriz. Enflasyon hedeflemesine geçilirken merkez bankası eğer bağımsız değilse uygulanan para politikalarının hiçbir anlamı olmaz. Merkez bankası bağımsız olursa hazine baskısına maruz kalmaz, ekonomiye çıkan para sınırlı olur, ekonomiye aykırı şekilde piyasaya para enjekte edilmez. Enflasyon oranlarının yüksek olduğu ülkelerde genellikle merkez bankası bağımsızlığının ihlal edildiğini görürüz.

İkinci şart ise mali baskınlıktır. Mali baskınlığın olmaması için mali disiplinin sağlanması gerekir. Mali disiplini sağlamak içinde devletin bütçesini bir araya getirmemiz gerekir.  Yani bütçe açıklarını finanse etmemiz gerekir. Bütçe açıklarının en temel finansman kaynağı kamu borçlarıdır. Eğer bir ekonomide kamu borç stoğu / GSYİH oranı yüksek ise o ekonomide mali baskınlık var diyebiliriz. Peki bunun enflasyonla ne alakası var? Eğer kamu borçları GSYİH’den yüksekse faiz oranları da yüksek olur. Yani bir taraftan enflasyon hedeflemesi uygulayarak enflasyon ve faiz oranlarını düşürme eğilimi ile uğraşırken diğer taraftan borçlar faiz oranlarına önemli etkide baskı yapar. Bu durumda enflasyon hedeflemesine zarar vermemek için bütçe açıklarına önem verilmesi gerekir ve faiz dışı harcamalarla finanse edilmesi gerekir.

Üçüncü ve son şart ise finansal sistemin güçlü olmasıdır. Finansal sistem denildiğinde akla ilk bankalar gelir. Bankalar finansal sistemin %90’ını oluşturur. Finansal sistemin olmadığı bir ülkede eğer düşük enflasyon var ise krize girilir. Mesela günümüzden örnek verecek olursak Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi enflasyonu düşük olan ülkelerde finansal sistem olmadığı için kriz baş göstermiştir. Bu yüzden de finansal sistem sürekli denetim ve gözetim altında tutulmalıdır.

Ülkemizde finansal sistemi BDDK denetler. BDDK; sermaye yeterlilik oranını güçlü tutmak için bankaların bilançolarını kontrol edip finansal sistemi istikrarlı ve sağlam tutmaya çalışır.

https://twitter.com/GkhnAktoprak


56 Yaşında Hayat Gözlerini Yuman Milyarder Steve Jobs'un Yazdığı Son Yazı

İş yaşamında büyük başarılara ulaştım. Kimilerinin gözünde yaşamım başarının simgesi, fakat işin dışında çok az neşem oldu benim. İşin sonu...